Barla Lâhikası - page 304

Muhterem Üstadım!
Şu söz öyle bir hakikati ders veriyor ki, daha insana
yabancı ve bilinmesi mümkün olmayan bir şey kalmıyor.
Her gördüğü munis bir arkadaş oluyor ve susuz vadiler
ve geniş sahralar ve koca küre-i arz bir bahçe hükmünde
Hâlik-ı Rahîm tarafından ihzar edilmiş ve tılsımı da
(1)
p
º«/
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
º````r
°ùp
H
olduğu ve tılsımı bulunmazsa
ve alınmazsa, o bahçede yaşamak mümkün olmadığı ve
yaşasa da her tarafta yabancı olarak ve her hatvesinde is-
tiskal edilerek, hayat değil, belki camit olarak bulunaca-
ğını izah buyuruyorsunuz. Hele bizi her zaman, günde
kırk def’a havsalamız almayarak “Ah!” ile geri dönen mi-
rac-ı mü’min olan namazda
(2)
o
Ú/
©n
à°r
ùn
f n
?És
jp
Gn
h o
óo
Ñ`r
©n
f n
?És
jp
G
sırrı
öyle bir düğme olarak gösteriliyor ki; her mü’min kendi
vücut âleminde bir elektrik fabrikası görüyor. Ve düğme-
sini açınca bütün dünyayı ziya ile gösteriyor.
Sevgili Üstadım!
Cenab-ı Hak bu kıymetli eserleri kıyamete kadar
mü’min kullarına yetiştirsin, duasıyla hatm-i kelâm eyle-
rim efendim.
Kusurlu Talebeniz
Hafız Ali (rh)
ì®í
âlem:
dünya.
camit:
cansız.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan, şeref
ve azamet sahibi yüce Allah.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
hakikat:
gerçek, doğru.
Hâlık-ı Rahîm:
sonsuz merhamet
ve şefkat sahibi yaratıcı, Allah.
hatm-i kelam:
sözün sona erme-
si.
hatve:
adım.
havsala:
anlama gücü, kavrama
derecesi, anlama faaliyeti.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihzar:
hazır etme, hazırlama.
istiskal:
hoşlanmadığıını çe-
şitli şekillerde belirtme, yüz
vermeme.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
kıyamet:
bütün kâinatın Al-
lah tarafından tayin edilen bir
vakitte yıkılıp mahvolması.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
mirac-ı mü’min:
mü’minin
miracı; namaz.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
mûnis:
insandan kaçmayan,
insana yakın, cana yakın, ka-
nı sıcak.
mü’min:
iman esaslarına; Al-
lah’a, onun birliğine, melekle-
rine, kitaplarına, peygamber-
lerine, ahirete ve kadere
iman edip itaat eden kimse.
sır:
gizli hakikat.
sahra:
büyük çöl, geniş saha.
tılsım:
herkesin bilip çözeme-
diği gizli sır.
talebe:
öğrenci.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vadi:
saha.
vücut:
varlık.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
1.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. (Fatiha Suresi: 1.)
2.
Ancak sana ibade eder ve ancak senden yardım dileriz. (Fatiha Suresi: 5.)
| 304 | BARLA LÂHİKASI
1...,294,295,296,297,298,299,300,301,302,303 305,306,307,308,309,310,311,312,313,314,...720
Powered by FlippingBook