Fakire gelince,
Sözler
hakkında hiçbir şey yazmazsam
bile o kemal-i takdirdendir. zira, şimdiye kadar büyük bir
zevk ile mükerreren okuduğum ve daima okumaktan hâli
kalmadığım
Sözler
ve
Mektubat
hakkında kanaatlerimi
daima Üstadıma arz ettiğimden, yazacak kelime bulamı-
yorum. O da âcizliğimden olsa gerektir. Bir risale ne ka-
dar parlaksa, onu takib eden ondan çok ziyade parlaktır.
Binaenaleyh, ne yazsak hakkıyla ifade-i meram etmiş ola-
mıyorum. Şimdi hayatım çok zevklidir. Sözlerin tetkika-
tıyla meşgulüm. Evvelki okuyuşlarımda hazmedemiyor-
dum. Şimdi gayet yavaş ve dikkatli okuyup anlamaya ça-
lışıyorum. Takıldığım noktalar oluyor, soruyorum. Bu ve-
sile ile istifade fazladır. Nitekim Yirmi Dördüncü Sözün
Birinci ve İkinci Dalında çok tevakkuf ettim. Lâyıkıyla an-
layamadım. Üstadımızla görüştüğümde bu iki Dalın şifa-
hen izahını rica edeceğim.
Muhterem Üstadım!
Fakirin bir nokta çok hayretini mucip oluyor. Sizden
bir meselenin izahını rica ediyorum. İzah ediyorsunuz. O
izahta da, muhtaç izah noktalar bulunuyor. Öyle lâtif ve
şümullü cümlelerle cevap veriyorsunuz ki, o cümleleri de
anlamak için sual icap ediyor. Bundan şu netice çıkıyor
ki, Sözlerinizin her satırı, bir kitap teşkil edecek kadar şü-
mullü ve manidardır. İstenildiği kadar izah olunabilecek-
tir.
Re’fet
ì®í
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
arz:
sunma.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
evvel:
daha eski.
gayet:
son derece.
icap:
gerekme hali, gerekli olma.
ifade-i meram:
dilek ve mak-
sadını anlatma, maksadı ifade
etme.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
kanaat:
görüş, fikir.
kemal-i takdir:
takdirin en
mükemmeli.
lâtif:
cismanî olmayan, ruhla
ilgili, ruhanî.
manidar:
anlamlı, manalı,
mana taşıyan.
Mektubat:
Risale-i Nur Külli-
yatının dört büyük kitabın-
dan birinin adı.
meram:
maksat, niyet, arzu,
istek, içten tasarlanan.
mesele:
konu.
mucip:
icap eden, gerektiren.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
mükerreren:
mükerrer ola-
rak, tekrar olarak, tekrar be
tekrar.
nokta:
hâl, durum.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
sual:
soru.
şifahen:
şifahî, ağızdan, sözle,
yazılı olmayarak.
şümul:
içine alma, kaplama,
ihata etme.
teşkil:
oluşturma, şekillendir-
me.
tetkikat:
araştırmalar, incele-
meler.
tevakkuf:
duraklama, durma.
Üstad:
Bediüzzaman Said
Nursi Hazretlerinin, özel isim
yerine geçen bir sıfatı.
vesile:
fırsat, elverişli hal.
ziyade:
fazlasıyla.
| 310 | BARLA LÂHİKASI