(1)
p
?p
YÉn
Ør
dÉn
c o
Ön
Ñ° s
ùdn
G
kaidesince bu vaziyetten gelen günah-
lardan, seyyiattan siz mes’ulsünüz.
Zehire tiryak namı vermekle tiryak olmadığı gibi, zen-
deka hissiyatını veren ve dinsizliğe zemin izhar eden bir
heyetin vaziyetine ne nam verilirse verilsin, Genç Yurdu
denilsin, Hatta Mübarekler Yurdu denilsin, ne denilirse
denilsin, o mana değişmez. Başka yerlerde,
Genç Yurdu
ve
Türklük Meclisi
,
Teceddüt Mahfeli
gibi isim ve ünvan-
larla bulunan hey’etler, başka şekillerde zararsız bir suret-
te bulunabilirler. Fakat bu köyde, madem sekiz senedir
ki, sırf esasat-ı imaniye ve usul-i hakaik-ı diniye ile meş-
gulüz. Elbette bu köyde bize karşı muannidâne bir
hey’etin takip edeceği esas, imansızlığa ve usul-i diniye-
ye muhalif, Hatta zındıka hesabına bir hareket yerine gi-
rer. Bilinsin bilinmesin, netice öyle çıkar. Çünkü, bu ha-
valide umumca tebeyyün etmiş ki, siyaset cereyanlarıyla
alâkadar değilim; belki yalnız hakaik-ı diniye ile meşgu-
lüz.
Şimdi burada birisi bize muhalif hareket etse, hükümet
hesabına olamaz; çünkü mesleğimiz siyasî değil.
Hem yeni bid’alar hesabına da olamaz; çünkü hakikî
meşgalemiz esasat-ı imaniye ve Kur’âniyedir.
Hem resmî diyanet dairesinin emirleri hesabına dahi
değil; çünkü emirleri tenkit ve muhalefet meşgalesi bizi
kudsî hizmetimizden menettiği için, o meşgaleyi başkası-
na bırakıp, onunla meşgul olmuyoruz. Mümkün olduğu
kadar o emirlere karşı temas ettirmemeye çalışıyoruz.
BARLA LÂHİKASI | 321 |
muhalefet:
zıtlık, aykırılık, ayrılık.
muhalif:
zıt, karşıt.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
nam:
ad, isim.
resmî:
devletin olan, devlete ait,
devletle ilgili.
seyyiat:
suçlar, günahlar.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete ait.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tebeyyün:
meydana çıkma, gö-
rünme, belli olma, anlaşılma.
teceddüd mahfili:
tazelenme,
yenilenme, yeni hale gelme yeri.
tenkit:
eleştirme.
tiryak:
en iyi çare, baş ilâç.
umum:
bütün, herkes.
usûl-i diniye:
dinin asılları, esas-
ları, prensipleri.
usûl-i hakaik-ı diniye:
dinin ha-
kikî usulleri, kaideleri.
ünvan:
ad, isim, lâkap.
vaziyet:
durum.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
zemin:
temel, dayanak.
zendeka:
zındıklık, Allah’ı, ahireti
ve haşri inkâr etme.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, müna-
sebetli, bağlı.
bid’a:
dinin aslına uymayan
adet ve uygulamalar..
cereyan:
akım, fikir, sanat ve-
ya siyaset hareketi.
diyanet:
diyanet işleri teşki-
lâtı.
esasat-ı imaniye:
imanın
esasları, şartları.
hakaik-ı diniye:
dine ait olan
hakikatler.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
heyet:
kurul, komite.
hissiyat:
hisler, duygular.
hizmet:
görev, vazife.
iman:
inanç, itikat.
izhar:
gösterme, belirtme.
kaide:
kural, esas, düstur.
kudsî:
mukaddes, yüce.
madem:
değil mi ki.
mahfel:
toplantı yeri.
meclis:
topluluk, hey’et, ce-
miyet, encümen.
men:
yasak etme, engelleme.
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sis-
tem.
meşgale:
iş, uğraş, meşgul
olunan şey.
meşgul:
bir işle uğraşan, ilgi-
lenen.
muannidane:
inatçılıkla, inat-
çıya yakışır şekilde, inatçı bir
şekilde.
1.
Sebep olan yapan gibidir.