"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zihniyet-i inhisar…

Orhan Ali YILMAZ
08 Temmuz 2024, Pazartesi
Üstâd Hazretleri, şu Dârü’l-Hikmet yıllarında, şu İstanbul’da, şu “sehl-i mümteni” tarzında şu manzûm olarak kaleme aldığı şu Lemaât’ında, “Hakkı bulduktan sonra, ‘Ehakk’ için ihtilaf çıkarma…” ikazını yaptıktan sonra, devamında ise, konuyu tavzih sadedinde “Zihniyet-i İnhisar, ‘hubb-u nefis’ten geliyor, sonra maraz oluyor; ‘niza’ ondan çıkıyor...” demekte.

Bundan tam şu 28 yıl önce, şu 1996 yılı Haziranı’nda, İstanbul’da, şu uluslararası düzeyde, şu beynelmilel düzenlenen “Habitat 2 Çevre Yerleşimleri Toplantısı”nda biz de görev almıştık.

Avrupa’nın, şu Amerika’nın yanı sıra, bütün İslâm Dünyasından, özellikle de Arap-İslâm Dünyasından epey bir misafirlerimiz vardı, çoğu şu akademisyen, şu doçent ve profesör düzeyinde titrisi olan, hatta milletvekilleri, şu köşe yazarları gibi “etiketli” insanlar…

Ben, Arapça bildiğimden dolayı, ister istemez, şu İslâm, özellikle de şu Müslüman Arap Dünyasından gelen misafirlerimiz ile ilgileniyordum. Hem bir jest, hem de bir hâtıra olsun diye, şu Beşiktaş Dershanemizde, onlara bir akşam yemeği vermeyi kararlaştırdık. Yemekten sonra, hep birlikte, cemaatle, şu Akşam Namazına durduk. Namazın şu farzını edadan sonra, ister istemez, biz Akşam Namazının şu sünnetine durduk. Bir de baktık ki; misafirlerimizden birisi, alelacele, hemen şu öne çıkmış, diğerleri ise, hem de şu tamamı, hemen onun arkasında safa durmuş, o da onlara imam olmuş…

Biz, Akşam Namazının şu sünnetini kılana kadar, onlar da Yatsı Namazı’nın şu farzını, “seferî” oldukları ve “seferîlik”te, şu 4 rekâtlı farzlar, şu “ruhsat” noktasında, iki rekât olarak, yani “kasredilerek” kılınabildiği, hem şu sünnetleri kılmak ise seferîlikte “zorunlu olmadığından”, hem de şu Vitir Namazı, sadece Hanefi Mezhebi’nde “vacip” olduğundan, biz şu Akşam Namazı’nı bitirince kadar onlar da şu Yatsı Namazının tamamını bitirmiş oldular… Seferîlikte geçerli olan, şu “iki vakti birleştirmek” anlamında “cem-i evkât” yaptılar.

Kulakları çınlasın, hiç unutmuyorum, aramızda bir cami imamımız dahi vardı. Bu manzarayı görünce, hemen, şu Hanefi Mezhebi taraftarlığı hassasiyeti, daha çok da, şu “taassubuyla” bu duruma müdahale etme ihtiyacını kendine bir görev, hem de bir “misyon” addederek, onlara hitaben, şu “az buçuk” Arapçasıyla: Lâ yecûz, cem-u tehir!” diye bağırmaya başladı… Onlara, asıl söylemek istediği, şu “anlatmaya çalıştığı” konu ise, aslında şuydu: Bu şekilde namaz olmaz, câiz değil! Bu şekilde “cem-i takdim” yapamazsınız… Yani Akşam Namazının hemen akabinde, şu Yatsı Namazını kılamazsınız. Ancak, şu Yatsı Namazının vaktinde; önce Akşam Namazını, sonrasında ise Yatsı Namazını kılarak şu “cem-i tehir” şeklinde şu “cem-i evkât” yapabilirsiniz...

Tabii ki, şu bizim misafirlerimiz, bizim şu imamımızı dinlemediler ve ister istemez, şu ortamımız biraz gerildi, şu sesler epey bi’ yükseldi, ufak bir münakaşa dahi tezahür etti.

Bunun üzerine, ben, hemen araya girerek, Arapça olarak, şu sadâ-yi bülendimizle, şu herkesin duyabileceği tonda “Elmezâhib muhtelife.. yumkin...” dedim. Yani, pek çok mezhep var… Böyle de, yani şu “cem-i takdîm” yaparak; yani, şu Yatsı Namazı şu öne alınarak, Akşam Namazının hemen peşinde, şu akabinde Yatsı Namazının kılınması şeklinde de şu “cem-i evkât” mümkündür, hem de câizdir dedim.

Hiç unutmuyorum, Sûdanlı büyük bir şirketin bir genel müdürü vardı şu misafirlerimiz arasında, hemen, uzaktan beni göstererek ve şu parmağıyla işaret ederek, yüksek ve de gür bir sesle, Arapça olarak: “Hâ huve yeğrif cidden...” demişti. Yani “Bakın, işte o, ‘gerçekten’ konuyu biliyor...”

Misafirlerimizi yolcu ettikten sonra, hemen ilgili hocamıza yaklaşarak, “Sayın hocam, lütfen, Allah rızası için, şu adamların şu namaz kılış şekillerine hele bir baksana... Kimisi ellerini tam omuzunda bağlıyor, kimisi bizim kadınlar gibi göğsü üzerinde, kimisi ise hiç bağlamıyor (şu İran’dan ve Afganistan’dan gelenler Caferiler gibi) görüyorsun, türlü türlü şekillerde namaz kılıyorlar... Sen ne diye, şu “mutaassıbâne” şu Hanefi Mezhebinin görüşüne, şu adamları şu ‘icbâr u ikna’ etmeye, şu ‘faydasız’, şu ‘boşu boşuna’ çabalıyorsun...” dedim.

Okunma Sayısı: 2120
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Orhan Ali YILMAZ

    8.7.2024 22:57:20

    A. Yılmaz'a... "Adalet namazında kıbleniz 'Dört Mezhep' olsun... Ta ki, namaz sahih ola... Zira; Hakaik-i Meşrutiyet'in 'sarahaten' ve 'zımnen' ve iznen 'Dört Mezhep'ten istihracı mümkün olduğunu 'dâvâ' ettim..." Ben, Üstâdımızın bize bıraktığı "şu" dâvâsını, şu gücüm ölçüsünce, hem de şu ilmim yettiğince şu "en yakından" "takip" ediyorum... Dîvan-i Harb-i Örfî

  • Orhan Ali YILMAZ

    8.7.2024 22:32:07

    (Artık, ben bunu şu tekrar etmekten yoruldum... Ama yine de, şu "son bir defa" daha "tekrar" ediyorum; şu anlamayanlara, özellikle de şu anlamak istemeyenlere...) Şu mükerrer aynı "istizahatlar" için Son Bir Tavzîh... Şu "Gül Bahçesi"ndeki, şu güzel gülleri koparırken, şu "dikenler"e dikkat etmek maksadıyla olsa gerektir... Okuyucudan, şu "tehâvün"ü atar; onu şu "ciddiyet", hem de şu "dikkate" davet eder... Ayrıca; Türkçede "şu" kelimesi, şu istimal olunduğu üzere şu "İşaret Sıfatı" olmakla birlikte, kendisinden sonra gelen şu kelime ya da kavramın, şu son derece "ehemmiyetine" binaen, aslında, şu "anlamı kuvvetlendirmek için" açık bir "te'kîd"dir, yani 'vurgu"dur... Okuyucunun, şu "nazar-ı dikkati"ni cezb, hem de şu celp etmekle, mevzuyu şu "tasrîh" ile, hayâlin şu "Nasbu'l Ayn"ına vaz' etmekle şu tersim ile şu "tahyîl" makamına i'lâ ile şu is'âd, hem de şu îsal içindir... Selâm ve şu duâ ile...

  • İ. Seyda

    8.7.2024 13:54:15

    A. AYDIN kardeşimiz de sormuş. Şu... şu...ları bu kadar sık kullanmanın hikmeti nedir diye? Sİz bir cevabi yorumda yine "şu.. şu..." kullanıyorsunuz. Gerçekten merak ediyoruz, hikmeti ne ola?

  • Orhan Ali YILMAZ

    8.7.2024 13:30:58

    Eğer desen: Hak bir olur, nasıl böyle dört ve on iki mezhebin muhtelif ahkâmları hak olabilir? Elcevap: Bir su, beş muhtelif mizaçlı hastalara göre nasıl beş hüküm alır; şöyle ki: Birisine, hastalığının mizacına göre su ilaçtır, tıbben vâcibdir. Diğer birisine hastalığı için zehir gibi muzırdır, tıbben ona haramdır. Diğer birisine az zarar verir, tıbben ona mekruhtur. Diğer birisine zararsız menfaat verir, tıbben ona sünnettir. Diğer birisine ne zarardır, ne menfaattir; âfiyetle içsin, tıbben ona mubahtır. İşte hak burada taaddüd etti. Beşi de haktır. Sen diyebilir misin ki: "Su yalnız ilaçtır, yalnız vâcibdir, başka hükmü yoktur." İşte bunun gibi ahkâm-ı İlahiye, mezheplere hikmet-i İlahiyenin sevkiyle ittiba edenlere göre değişir hem hak olarak değişir ve her birisi de hak olur, maslahat olur. Sözler, 27. Söz, şu Hâtime'den...

  • A.Yılmaz

    8.7.2024 13:30:50

    Üstad içtihat kapısı kapanmıştır der. Ameli konularda üstadın yapmış olduğu içtihat var mıdır? Ya da talebeleirne 4 mezhepten istediğinize istediğiniz zaman uyma ruhsatı mı vermiştir?

  • Mustafa Said Kara

    8.7.2024 13:28:51

    Orhan Bey demek istediğim şudur ki, hanefilik de taassub da ortodoskslukta yoktur. Fıkıh ekolleri içerisinde aklı (rey) en çok vurgulayan ekol hanefiliktir. Sizin bu tanımlamanızın gerçekliğini varsaymış olsak şafii mezhebini önce bu kategoriye sokmamız icab eder. Dolayısıyla hanefilik mezhebini taassub ve ortodokslukla itham etmek üstadımıza referans verilerek yapılamayacak bir şeydir. Bu mealci/kur'ancı tayfanın dili ile hanefilik ekolüne ithamlar yapılması nurcuların yöntemine uygun değildir.

  • Orhan Ali YILMAZ

    8.7.2024 11:45:45

    Mustafa Said Kara Beyefendiye; iki yanlıştan, bir doğru çıkmaz; çıkarılamaz... Hem de Üstâdımız şu Vesvese bahsinde, konuya mümâs olarak "Benim amelim, Dört Hak Mezhep'ten birisine muvafık gelir, de vesvese etme diyor... Benim, Risale-i Nur ve şu Üstâdımız dışında herhangi başkabir şu "referans"ım yok... Ve, maalesef, şahsım, şu Nur'un bir talebesi olmak itibariyle şu "Ortodoks Hanefîlik"te şu dâhil, hem de şu "taassubuyla"da şu "hemhâl" değilim...

  • Semanur Tunoğlu

    8.7.2024 10:49:24

    Biz hanefi olarak bazı durumlarda diğer mezheplerin namazları cem etme içtihadı ile amel ediyoruz. Geçici olarak diğer mezhepleri taklit etme zorunluluğu olabiliyor. Bir geziye gitmiştik. Cami ve abdest alma imkanlarının olmadığı bir durumda öğle-ikindi ve akşam-yatsı namazlarını cem ederek kılmıştık. Mezhepler büyük bir kolaylıktır. Hanefi taraftarlığını kötülemeye gerek yok ama. Bahsi geçen hocadan Allah razı olsun. Hak namına insanları uyarmaya çalışmak kötü bir şey olmasa gerek. Bilmediği için yanlış hüküm veriyor sadece. Onu da tölare etmek gerek.

  • Mustafa Said Kara

    8.7.2024 05:33:05

    4- İmam efendinin gösterdiği tepki "Hanefi Taassubu" adıyla özellikle etikenlenmeye münhasır bir şey değildir. Öerneğin Fas ülkesinde Maliki mezhebine mensup insanların arasında namaz kılan bir Hanefi de namaz kılma şekliyle alakalı buna benzer bir tepki ile karşılaşabilmektedir. Ya da Kabe de Vehhabi bir Arabın yabına denk gelen bir Hanefi hizaya getirilmek için çekiştirilebilir. Bu durum sanki sadece Hanefi mezhebinde varmış gibi bir ifade doğru değildir. Hanefi mezhebine haksızlıktır. Teşekkür ederim.

  • Mustafa Said Kara

    8.7.2024 05:27:55

    3- Mezhep taassubu olarak ifade edilen bir mezhebe bağlılık hususu illa kötü olacak diye bir yargı evvela söz konusu değildir. Bu taassub sayesindedir ki insanlar inandıkları İslamiyeti herhangi bir şüpheye düşmeden hayatlarının merkezinde tutabilmektedirler. Ve nesilden nesile islamın aktarıla gelmesi için yazıda taassub olarak ifade edilen mezheb bağlılığı hayati öneme sahiptir.

  • Mustafa Said Kara

    8.7.2024 05:22:44

    2- "Hanefi Taassubu" ifadesi bir Risale-i Nur talebesinin uzak durması gereken bir yaklaşımdır. Bu üslup "kur'ancılar/mealciler" diye bilinen yaklaşım tarzının kullandığı bir dildir.

  • Mustafa Said Kara

    8.7.2024 05:19:24

    1- İmam efendinin itirazı taassubdan değil bilgisizlikten kaynaklanıyor. Bunlar fıkhın ince konuları. Herkesin başına bu konuda olmasa bile başka bir konuda buna benzer şeyler gelebilir. Fıkıh deryaya benzer. Herkesin fıkhın cahili olduğu bir alan vardır.

  • A. AYDIN

    8.7.2024 01:35:10

    Şu yazıda bulunan ve göze çok batan 65 adet "şu" ile remzedilen ledünnî bir mana-yı hafî var mı, bilemiyorum ama "şu" kullanımında gösterilen taassuptan daha ileriye giderek, üstelik misafirlere, Hanefi Mezhebinde Arafat ve Müzdelife dışında zaten cem' caiz olmadığı, diğer mezheplerde ise "cem'-i takdim" gibi "cem'-i te'hir" dahî malum vakitler için mümkün olduğu halde hocamızın yaptığı "İNHİSAR ZİHNİYETİNE" bu zihniyetin iticiliğine ve kardeşliği ifsat ediciliğine dokunaklı bir örnek olmuş. İbret alınması gereken acı bir hatıra! Paylaşmanız güzeldi.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı