Özellikle fiilî savaş dönemi akabinde, şu “Soğuk Savaş” Dönemleri’nde yaşananlar, buna, bu görüşe haklılık çıkaracak, onu haklı kılacak çok ciddî, hem de pek “mebzûl” miktarda örneklerle doludur, hem 1. hem de şu 2. Dünya Savaşı sonrasında…
İslâm Âlemi, şu Ulema-i İslâm-ı Zâhir, şu Felak Sûresi’ndeki şu “enNeffâsâtı Filukedi” ibaresini, hâlen, sadece şu “Düğümlere Üfleyen Büyücü Kadınlar”a tahsis ile, onları şu her yerde arayadursunlar, onların şerlerinden, şu büyülerinin şerrinden, hem de zararlarından korunma çarelerinin neler olduğunu şu bula, hem de toplayadursunlar, o ibareyi, hâlen o şekilde anlamlandırmaya, hem de şu “tefsir” etmeye devam ededursunlar…
Şu “kuvve-yi kudsiye” sahibi, pek dikkatli, hem de bir o kadar ferasetli bir Kur’an Müfessirimiz ise, şu zamanımızla, şu asrımızla ilgili olarak, Kelâm-ı Ezeli’deki bu ibareyi şu şekilde tefsir, hem de tavzih etmekte: “Birinci ve İkinci Harb-i Umumî'nin patlamasıyla maddî ve manevî şerlerini, siyasî diplomatların radyo diliyle herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle ve mukadderat-ı beşerin düğme ve ukdelerine gizli plânlarını telkin etmeleriyle bin senelik medeniyet terakkiyatını vahşiyane mahveden şerlerin vücûda gelmeye hazırlanmaları tarihine tevafuk ederek, “enNeffâsâtı Filukedi”nin tam mânâsına tetabuk eder…”
Devamında ise, bu konudaki hükmünü, hem de kanaatini “Kendi menfaatleri için küre-i arza ateş atan üfleyicilerin ve ‘sihirbaz’ o diplomatların, ‘tahribata ait’ bütün işleri ayn-ı şerdir…” şeklinde hem ibraz, hem de ilan eder.
Yakın dönemde ise, biz bunu, bu mânâyı ABD’nin, “Kimyasal Silâhlar bulundurduğu bahanesiyle” Irak’a, sonrasında, bir Kurban Bayramı’nın ilk gününde –gayet anlamlı olarak- tıpkı kurbanlık bir hayvan gibi şehit edilen Saddam Hüseyin’e karşı başlattığı şu 1. ve 2. Körfez Savaşları’nda, ABD nezdinde en ciddî televizyon kanalı addedilen şu CNN aracılığıyla “Radyo” yerinde şu “Televizyon” aracılığı ile şu “canlı canlı”, şu “an be an” hep birlikte izledik, gördük…
Şimdi de şu “Birleşmiş” Milletler Güvenlik Konseyi’nde aynı bu mânâyı görüyor, hem de “an be an” yaşıyoruz…
Her defasında, Konsey’ce alınan şu “ortak” kararları, kendi çıkarlarına, şu “menfaatlerine” uygun görmediklerinde, kararları engelleme adına şu “veto” yetkisine sahip, sadece şu Beş’e (5) tekabül eden, şu “Dâimî Üyeler” kabul edilen ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve de Fransa nezdinde…
Öncesinde şu Ukrayna’nın işgali, şimdi de ise şu Gazze örneğinde, işte, tam da şu gözümüz önünde…
Kendi “menfaatleri” uğruna “küre-i arza ateş atan” o üfleyiciler, Gazze’de 16.000’i sadece çocuk, 40.000’den fazla masum insanın katline, şu ölümüne, şu mahvına, 100.000’den fazla insanın da şu “sakat” kalmasına, şu göz göre göre, şu “vetolarıyla” onay verdiler…
Şimdi de anlaşılan o ki, şu Üfleyiciler, şu Lübnan’da, şu Hizbullah bahanesiyle, şu aynı “üflemeyi” şu “işletme”, hem de “genişletme” hevesindeler…
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda alınan şu “kararlar”ın, şu “devletler” nezdinde bir bağlayıcılığı, herhangi bir “müeyyide” ya da şu “yaptırım gücü” yok. Ancak şu “tavsiye kararı” niteliğinde alınan bütün şu kararlar…
“Yaptırım gücü” olan tek organ ise şu Güvenlik Konseyi…
Ne dedinizdi, tam duyamadımdı; “Dünya, Beş’ten büyüktür” mü dedinizdi…
O zaman, size, şu hesaplamalarda, şu ter ü taze, şu henüz belirlenmiş, hem de tamamen güncel “yeni bir kural” söyleyeyim: Beş’ten (5) sonraki bütün sayılar, hem de şu tamamı, şu hepsi “etkisiz eleman” kabul ediliyor, bilginize…