"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Muhlesîn”den olabilmek…

Orhan Ali YILMAZ
20 Ağustos 2024, Salı
Kur’ân-ı Hakîm’de, peygamberler hakkında istimal olunan, belki de “en dikkat çekici” sıfat aslında şu “Muhlesîn” ifadesi…

Arapçada, şu “ehlese” fiilinden, hem de bildiğimiz şu “İhlâs” kökünden, yani “masdar”ından türetilmiş “münfâil”, hem de “mef’ûl” bir sîga aslında şu Muhlesîn…

Yani; Arapça nahiv itibariyle şu “İsm-i Fâil” dediğimiz ve dilimizdeki mukabil karşılığı olan şu “Özne” kesinlikle değil…

“İhlâslı kılınanlar” demek, tam şu Türkçe karşılığı, şu edilgen, şu cem’, hem de çoğul sîgasıyla…

Merak ettiğim asıl konu şu ki; neden Rabbimiz şu Kelâm-ı İlâhî’sinde, çok daha anlaşılır; hem mâkûl, hem de şu mübarek eşhâsa daha mutabık olan “İsm-i Fâil” kalıbıyla, şu “Muhlisûn” kelimesini değil de “İsm-i Mef’ûl” kalıbında şu “Muhlesîn” kelimesini “tercih” etmiş ve göndermiş olduğu, şu irsal buyurduğu, hem de b’as eylediği peygamberlerine onunla çok açık bir “imtiyaz” vermiş, hem de onlara “has kılarak” tahsis etmiş, en “mümeyyiz” vasıfları olarak, onunla onları “ittisaf” ederek, şu “muttasıf” kılmıştır?..

Sonra, Üstâd Hazretlerinin “Ben, kendimi beğenmiyorum; beni beğenenleri de beğenmiyorum…” sözüne ve onun şu devamı ve hitâmı olan “Cenab-ı Hakk’a yüz bin şükür olsun ki, beni kendime beğendirmemiş…” ifadesi şu zihnime bir anda tedâi-i efkâr ile ilkâ olunduğunda, yukarıdaki sorguladığım konu, şu kendi iç dünyamda bir “sürat-ı intikal” ile şöylece “aydınlanmış” oldu…

İnsanın, kendini beğenmemesi; elbette ki, şu tek başıyla dahi olsa, bir erdemdir, bir fazilettir; en övünülecek, şu en takdire şâyân, en iftihar edilecek “en insanî” bir meziyettir…

İnsanın, şu “kendini beğenenleri beğenmemesi” konusuna gelince; herhalde, bu ifadeyi şu güzel Türkçemizde, daha vâzıh, daha açık olarak –zannediyorum- şöylece anlayabiliriz gibi geliyor bana: Ben, onların, yani başkalarının beni övmelerinden, şu medihlerinden “cidden” rahatsızım, o övgülerden, hem hoşlanmıyorum, hem de istemiyorum…

Bu iki mânâ; hem anlaşılabilinir, hem de şu kabul edilebilinir…

Amma şu “Cenab-ı Hakk’a yüz bin şükür olsun ki, beni kendime beğendirmemiş…” cümlesi, hem de ilavesi, beni şu “derinden derine” düşündürdü ve üzerinde şu amîk “tefekkür”e zorladı…

Üstâdımız, şu Mesnevî’sinde, şu Katre’in şu Hâtimesi’nde insanın, şu “kul” olması noktasında, şu “Kader”i nasıl anlaması, hem de şu iç dünyasında nasıl anlamlandırması ile alakalı olarak “Gaflet suyu ile tenebbüt eden benlik, Hâlık’ın sıfatlarını fehmetmek için bir vâhid-i kıyastır. Çünkü, insanlar görmedikleri şeyleri kıyas ve temsillerle bilirler... Meselâ, bir adam, Cenâb-ı Hakkın kudretini anlamak için bir taksimat yapar. ‘Buradan buraya benim kudretimdedir, bundan o yanı da O’nun kudretindedir’ diye vehmî bir çizgi çizmekle meseleyi anlar. Sonra, mevhûm hattı bozar, hepsini de ona teslim eder… Çünkü, nefis, nefsine mâlik olmadığı gibi, cismine de mâlik değildir. Cismi, ancak acîp bir makine-i İlâhiyedir. Kazâ ve Kader kalemiyle, Kudret-i Ezeliye, bir cilveciği o makinede çalışıyor.

Binaenaleyh, insan o Firavunluk dâvâsından vazgeçmekle, mülkü mâlikine teslim etsin, emanete hıyanet etmesin! Eğer hıyanetle bir zerreyi nefsine isnad ederse, Allah’ın mülkünü esbâb-ı câmideye taksim etmiş olacaktır…”

Üstâd’ın bu ifadesi, herhalde şu kendini beğenmişliğin, şu hodbînliğin tam da mâkesi olan şu “ucbe”, şu “fahr”e düşmemek için, şu Rükn-ü Kader’in, îmanın derecâtı itibariyle, şu en nihayet hududunu, varılması, şu erişilmesi istenen, şu “teşvik” edilen, şu en ideal, şu en “mütekâmil” derecesini bizlere remzedip, belki de “ihbar” ediyor…

Her şey, ama “her şey” O’na ait… Hattâ bu, öyle ki, şu beni şu “kendime beğendirmemek” de olsa… Hiçbir şeyi, ama şu hiçbir şeyi şu kendi uhdemize alıp, şu “temellük”le gasbedip, kendimize bir gûna “mâlikiyet” dâvâ etmemeliyiz… Her şey O’nun, hem de şu her şey, ama şu her şey yine O’ndan… demek, daha doğrusu, şu “dememiz” gerekiyor, şu “memlûk” olmamız, hem de şu “abd” olmamız itibariyle vesselâm…

Okunma Sayısı: 1903
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Kerim Soyten

    20.8.2024 21:30:31

    Yazı için tebrik ederim. Burdaki bir yorum hakkında yorum hatırlatma yapmak isterim. Bir tarikat/cemaatin mensuplarını toptan yargılayan ifade ve cümlelerin tehlikeli olacağını zannediyorum. Grupların içinde her çeşit insan bulunabilir. Temkinli olmak daha iyidir.

  • Kerim Soyten

    20.8.2024 21:28:00

    Bunu hazmedebilmek için günlük konuşmalarımızdan iyelik eklerini, sıfatlarını kaldıralım mı? Böyle düşünmeye başlamak için böyle de konuşmalıyız zannediyorum. Alışılmadık ve garip karşılanıyor toplumda. Nasıl orta yolunu buluruz bilemedim...

  • HÇeşitcioğlu

    20.8.2024 10:44:16

    Güzel bir yazı Allah razı olsun. Muhlisun' u: çalışıp çabalayarak ihlaslı olmak, Allah için yapmak/ yapmamak olarak anlıyorum. Muhlesun' u ise ; artık ister istemez ihlaslı olmaya mahkum edilmiş/ ikram edilmiş olarak anlıyorum. Başta peygamberler için Kur' an' da muhlesun kavramı geçiyor; ihlas' a erdirilenler. Konuşan Yalnız Hakikat dersinde; bu mesele vazıh ve sarih hale getirilmiş.Kısaca üstad; uğradığım bunca haksızlık anladım ki; beni ihlastan saptırmamak içinmiş/ mecburen ihlaslı olmam/ muhles olmam içinmiş der. Yalnız bu hal azami bir uç ve normal müminlerin muhlesim inancına girmesi çok tehlikeli. Mesela; bir tarikat/ cemaat mensupları bu inançta ve gururlu odun gibi bir görüntü veriyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı