Polemik, 16 milyon gibi en büyük “metropol” bir şehrin, şu “taze” oylarıyla seçilmiş bir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın, ülkenin, yukarıdan, epeydir şu “atanmış” İçişleri Bakanı tarafından, “Avrupa Parlamentosu’na gidip, Türkiye’yi şikâyet eden ‘ahmağa’ söylüyorum: Bunun bedelini, bu millet sana ödetecek!” şeklinde kendisine yapılan şu “ahmak” yakıştırmasına cevap olarak, 4 Kasım 2019 tarihinde, “Ben, lâfa bakarım; lâf mı diye, bir de söyleyene bakarım, adama bakarım; adam mı diye... Asıl, 31 Mart’ta seçimi iptal edenler ‘ahmak’tır… Ben, onu ‘devlet adamlığı’na davet ediyorum…” şeklindeki karşı tepkisi, hem de cevabı üzerine başlamıştı.
****
“Ahmak” kelimesi, Arapça, “hameke” fiilinden türemiş bir sıfat. Kökü itibariyle, “Akl”ın şu derecelerinden olan, “Hikmet” ve “Cerbeze”ye nispetle, bayağı aşağılarda bir yerlerde, şu düşük derekede kendisine ancak yer edinebilmiş bir kavram aslında. Türkçede kısaca; anlayışı kıt, bön, sersem, pek akılsız, budala, kalın kafalı, şaşkın, hem de “zekâca gelişmemiş” anlamlarına geliyor.
Hz. Mevlânâ’nın, enfes bir hikâyesi var bununla ilgili... Adamın biri, bir zaman, bir ayının hayatını kurtarmış. Ayı Efendi, adama çok minnettar kalmış. Onun için her şeyi göze almış… Halk, her ne kadar adama: “Ayı’dan ‘dost’ olmaz!” demişlerse de, adam hiç aldırmazmış… Neyse, adam, bir gün bir ağacın gölgesinde dinlenirken, her nasılsa uyuyakalmış… Derken, bir sinek gelmiş, adamın burnundan içeri dalmış… Bunu gören, bizim Ayı Efendi, hemen yerden kaldırabileceği ağırlıktaki bir taşı almış ve… Sinek kaçmıştır; fakat adam ölmüştür... Gabî, “Ahmak” adamın misâli…
****
Yüksek Seçim Kurulu’nun, şu “ahmak” yakıştırmasını, her nasılsa, kendi üzerlerine alınıp, hemen de heyecana, hem de gayrete gelip, İmamoğlu hakkında, büyük bir “ivedilikle” şu “Suç Duyurusu”nda bulunmalarının tarihi ise, tam 11 gün sonrası, yani 15 Kasım 2019. Soruşturma sürecinin sonuçlanıp, şu “iddianame”nin düzenlenme tarihi ise, yaklaşık iki yıl sonrası, 27 Mayıs 2021 tarihi. Mahkemenin, kararını verdiği tarih ise, 14 Aralık 2022.
10 Ocak 2022 tarihinde görülen duruşmada Ekrem İmamoğlu, “Ahmak” kelimesiyle Süleyman Soylu’nun, doğrudan, bizzat kendisini kastettiğini söylemesi üzerine, Soylu, “sürpriz” bir şekilde, 1 Nisan 2022’de –“aslında, 1 Nisan Şakası”da olabilir- şu savcılığa gidip İmamoğlu hakkında “Suç Duyurusu”nda bulunmuştu.
Polemiğin, şöyle önemli, ince bir ayrımı, bir nüans noktası da, İmamoğlu’nun şu “ahmak” ifadesini istimal ederken, 6 Mayıs 2019 tarihinde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal eden şu “Yüksek Seçim Kurulu”nu mu, yoksa “aynı tarihte” kendisine şu “Ahmak” benzetmesini yapmış olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu mu kastettiği “sorunsalı” üzerinde temerküz edip, konu tam da orda düğümleniyor… Asıl da, şu “Ahmak” isnadı/ yakıştırmasının, hukukî literatürde şu “Hakaret”e girip girmediği, dolayısıyla, hukûken “suç” teşkil edip etmediği konusu...
Türkiye’nin en değerli Ceza Hukuku uzmanlarından, aynı zamanda, 2005 yılında çıkarılan yeni “Türk Ceza Kanunu”nun hazırlanmasında en büyük emekleri, katkıları bulunan üç önemli isim olan, İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Âdem Sözüer, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nden Prof. İzzet Özgenç ve Marmara Üniversitesi’nden Prof. Ahmet Gökçen hocalarımız, konuyla ilgili olarak, her şeyden önce, AİHM içtihatlarından yola çıkarak, ilgili bakan ve diğer, “devlet gücünü” kullanan şu yetkililerinin, soruşturma/kovuşturma süreçlerinde, kişiyi “suçlu” gösteren açıklamalarının, Ceza Hukuku’nda bulunan şu temel “Masûmiyet Karînesi” ilkesi ile bağdaşmadığını, onunla “tevfik” edilemeyeceğini, “muvafakat”ın mümkün olmadığını/olamayacağını belirtiyorlar.
Mütaalaalarını da, “Basın mensubunun sorusuna verdiği cevap; bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sanığın, ‘ahmak’ sözcüğünü YSK’ya karşı değil, daha önce, bu sözcüğü kendisine karşı kullanan ‘İçişleri Bakanı’na bir cevap, ona bir ‘tepki’ olarak kullandığı anlaşılmaktadır.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini kazanan sanığın, seçimin iptaline yönelik karara tepkisi, herkesten ‘daha fazla sert’ olabilecektir... Yine, sanığın, bir siyasî kişi tarafından kendisine açıkça “Ahmak” denilmesinin karşılığında, buna bir ‘tepki olarak’ aynı sözlerle karşılık vermesi de, ‘somut olgu temeline dayanan eleştiri’ olarak kabul edilmek gerekir...” şeklinde ortaya koymaktadırlar.
Ayrıca, bu tavrın, hem de söylemin, “İptal Kararı’ veren veya verdirenleri, ‘küçük düşürmeye’ matuf olmadığı, bu nedenle de ‘Hakaret Suçu’nun unsurlarının oluşmadığı” kanaatine varılıyor.
Hocalarımızın, şu mahkemenin safahatı, işleyişi noktasında, gördükleri, tespit ettikleri bir diğer önemli “sorun” ise, mahkeme sürecinde, son anda, Hâkim Hüseyin Zengin’in görevden el çektirilerek, onun yerine Mehdi Komşul’un getirilmiş olması.
Hukuktaki, şu “Masumiyet Karinesi”, acaba şu adı geçen, mezkûr masum “Ahmak”lara da şâmil mi; hep birlikte bekleyip göreceğiz…