Şapka Deyip Geçmeyin 13-14 serisinde işlediğimiz Sâdeleştirme/Sahteleştirme 1-2 başlıklı yazılarımıza yapılan alâkalı-alâkasız pek çok yorum, şapkamı başımdan uçurduğundan(!) bu yazımın imlâsında değilse de muhtevâsında şapkaya temas etmeye mecâlim kalmayabilir.
Her yazının hitâmında şapkaya temas âdetime belki bu yazıda uy(a)mayacağım; affola.
Nahû Bismillah!
Mezkür yazılarımıza yorum yazan kardeşlerimizi kabaca üç grupta mütâlaa edebiliriz:
Birinci grup: Yeni Asya Cemaati mensubu Nur talebesi ve sıkı Yeni Asya okuyucusu olup Risâle metinlerine müdâhaleyi tasvip etmeyen, Nurların lisânına müdâhale edilmesine tepkimizi, münâsip -hatta – gecikmiş bulanlar.
İkinci Grup: Yeni Asya Cemaati mensubu Nur talebesi ve Yeni Asya okuyucusu olup Risâle metinlerine müdâhale edilmesine tenkidimizi uygun bulmayanlar. Bunlar, makalemizde, Nurların diline müdâhale husûsunda GÜLEN’in SÂDECE BU FİİLİNİ tenkit ettiğimizi, bir cemaatin kendilerince yeğledikleri hizmet tarzlarını konu almadığımızı, bunun eleştirisini yapmadığımızı, hele de mazlum muhibbânına lâf etmediğimizi gözden kaçıranlardır.
Bu kardeşlerimiz, Kutlular Ağabey merhumun bir ses kaydına dayanarak, bu ses kaydını bize de göndererek, yazımızı nâhak yere eleştirenlerdir. O ses kaydında ifâde edilenlere imzamızı atarız. Lâkin yazılarımla alâkası yok. Biz durduk yerde bir cemaat eleştirisi falan yapmıyoruz. Yazımızda böyle bir kasıt olsaydı yazacak o kadar şey vardı ki. Üstadımızın: “Başka mesleklerin adâveti ve başkalarının tenkisi, onun fikrine ve ilmine müdâhale etmesin; onlarla meşgul olmasın.” îkāzı, bizi men ediyor.
Kutlular Ağabeyin mezkür ses kaydı; birilerinin gelip gazetede Cemaat aleyhine yazı yazılması teklifini reddettiğini ve bir yazarımızın da cemaat aleyhine yazdığı yazıyı neşrettirmediğini anlatan, Sünûhattaki “Ben tokadımı, Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halîm’e vurmam. Nazarımda, vuran da sefildir.” düstûruna da uygun bir konuşmadır. Fakat yazımız ile uzaktan yakından alâkası yoktur.
“Et tekrâru ahsen velev kâne yüz seksen / Tekrar güzeldir; yüz seksen defa da olsa” kavlince, def’aten ba’de uhrâ ifâde ediyoruz ki yazımızda cemaat tenkidi yapmamıştık, bir cemaatin tenkisi ile meşgul olmamıştık. Sâdece mâlüm zâtın Nurlara tecâvüz FİİLİNİ -görülen lüzum üzerine- değerlendirmiştik.
O lüzum da, Gülen muhibbi bir okurun, tâ 12 Temmuzdaki yazımızda, bir olayın zamanını nazara vermek için sarf ettiğimiz bir cümleyi (Gülen grubunun, sâdeleştirme (!) paravanında Risâleleri sahteleştirme icraatına denk geldiğinden…) nazara verip “Ben öyle düşünmüyorum.” diyerek sahteleştirmeyi savunan yorum yazması, bu yoruma bâzı kardeşlerimizin mukābil yorumları ile konunun tartışma ortamına taşınmasından zuhur etmiştir.
Gülen muhibbi okurumuz, mevzûu tamamen farklı uzun yazımızdaki mezkür ifâdelere itiraz yorumu göndermeseydi, üstüne üstlük e postama “Sâdeleştirme konusunda kocaman bir câmianın mazlûmiyetinden istifâde ile gıybet ve sû-i zan ile hukukuna tecâvüz ettiniz.” diye yazarak asıl tecâvüzü kendi yapmasaydı, -muhtemelen- ne Sâdeleştirme / Sahteleştirme 1-2 yazılacaktı ne de şimdi okumakta olduğunuz bu yazı vücud bulacaktı.
Yeni asya okuyucusu olup yazımızı olumsuz anlamda eleştiren kardeşlerimizin bir kısmı yazımız sebebiyle Gülen muhibbi okurlarımızın küseceği, Yeni Asya’dan uzaklaşacakları düşüncesiyle yazımızı yersiz/zamansız bulmaktalar.
Bu grup içinde, mağdur ve mevkuf olan muhibbânın Nurlardan uzaklaşacaklarını düşünenler varsa telâş etmesinler. Hapishânede olan ve kendisine Nurlar ulaş(tırıl)an kişi, onları okumayıp da ne yapacak? İnşâallah Nurları ve Üstadımızı, hakikî veçhesiyle tanıma imkânı bulurlar da kaldıkları mekân hapishâne olmaktan çıkıp “Medrese-i Yusûfiye” olur.
Üçüncü Grup: Doğrudan Gülen muhibbânı olup onun yaptığı her şeyin doğru olduğuna, mutlaka bir hikmet taşıdığına, hatta daha müfrit ise Gülen’in her icraatını Efendimizle (SAV) görüşüp tasdik aldıktan sonra yaptığına inanan safderunlardır. Başörtüsüne fürûat da dense, ergen kızlara Türkçe olimpiyatlarında hânendelik de yaptırılsa bütün bunları doğru kabul edip alkışlayan muhibbân, Gülen’in Nurları tahrîbâtına elbet destek olacak.
Bu muhibbân tabakasından arayıp da fikrini söyleyen olmadı, normaldir; telefonumu bilmezler. Sosyal medyada veya e posta yoluyla yazımızı eleştirip işi hakaret, bedduâ ve hatta küfür boyutuna götürenler olmuştur.
Normal muhâtaplarıma (şimdi okumakta olduğunuz) müteâkip yazımı beklemelerini, iddiâ ve sorularına orada cevap vereceğimi ifâde ettim; bâzısına kısa cevaplar da yazdım.
Ağzını bozanlar ise şu mesajımı aldılar: “Üslûb u beyân; aynıyla insan! Sana cevabım, Furkan Suresi 72”
Yazıma ilk tenkit, “makaletetkik” aşamasında geldiğinden Makale Tetkik Heyeti Koordinatörlüğü benden değerlendirme istemişti.
1. “…Zaten sahteleştirilmiş kitapların yüzüne bakan yok. Gelinen noktada bunu yeniden gündeme getirmek Yeni Asya’nın ciddiyetine halel getirmez mi? Hem karikatürün tarihi de eski…”
“Olmuş bitmiş, artık sâdeleştirme derdi kalmamış, savunanı da yok; bu konuyu niye ısıtıyorsun? Bayram değil seyran değil. Eniştelik yapmanın gereği ne?” meâlindeki itirazlar, “ikinci grup” diye ifâde ettiğim kardeşlerimizin en çok dillendirdiği husustur.
Karikatürün eski tarihli oluşu da orijinal(!) bir tenkitti doğrusu. Kardeşim, yazı, video veya karikatür, tarihine bakarak mı, ifâde ettiği hakikatin eskiyip eskimediğine göre mi değerlendirilmeli? Gazetemizde pek çok yazarımız yazılarını Özdabak kardeşimin karikatürleri ile tezyin ederken yapılmayan tenkidin, sâdeleştirme/sahteleştirme konusundaki yazılarım için yapılmasının sebebi neydi dersiniz?
Hiçbir mizah sosu kullanamadığım mezkür iki yazımın Yeni Asya’nın ciddiyetine nasıl halel getirebileceğini de hâlen anlayabilmiş değilim.
Devam Edecek