"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Anlatım Bozuklukları-3 - Şapka Deyip Geçmeyin-22

Nahit TOPALOĞLU
12 Ekim 2024, Cumartesi
Gereksiz kelime kullanmak (devam)

Anlatım Bozuklukları-2  (Şapka deyip geçmeyin-21)de okurlarımızdan isteyenlerin cevaplayabileceği sorular sormuştuk. Okuyucu-larımız da yorum köşesine veya e postama yazdılar. Bazı okurlarımız, sorular da sordular. Hepsine teşekkür ediyorum. Maksadım da buydu zaten. Bir farkındalık oluşturmak, meseleyi okurlarımızla diyalog hâlinde işlemek. Bir nevi hizmet içi eğitim. Şapka Deyip Geçmeyin serisinde asıl muhataplarım gazetemiz yazarları ve müdâvim okurlarımızdır. Sâir zevat, makam-ı istimâda düşünülmüştür. 

Anlatım Bozuklukları-2’de şöyle demiştik: 

“Yaptıklarını KENDİ ağzıyla itiraf etti.”

KENDİ sözünün gereksiz olduğunu ilk mektebi bitirmiş sıradan bir talebe dahi tasdik eder. Peki, şu şekline ne dersiniz? “Yaptıklarını AĞZIYLA       itiraf etti.” 

“AĞZIYLA sözü lüzumlu mu, değil mi?”

Bu soruya verilen cevaplardan önce, KENDİ kelimesinin gereksizliği tespitimize yöneltilen bir itirazı görelim. Bir kardeşimiz “kendi” lâfzının mühim bir husûsiyetine dikkat çekerek sordu:

-“Kendi” sözcüğü, manayı pekiştirmek için kullanılmıyor mu? Meselâ bir işi yapan ama bize yapma diyen bir adama: “Sen bu işi kendin yapıyorsun.” demek gibi. Gereksiz sözcük kullanımına girmeyebilir bence.

Mehmet Soydan kardeşim çok haklı. Kendi kelimesi –başka sözler de öyle–  eğer cümlede pekiştirme yapıyorsa gereklidir; çünkü çıkartılırlarsa cümle “pekiştirme” mânâsını kaybeder.

“Kendi” lâfzı, kişi zamiriyle birlikte (ben kendim, sen kendin, biz kendimiz…) ya da ikileme şeklinde (kendi kendine) kullanıldığında pekiştirme yapar; gereklidir. 

Gereksiz söz, cümleye anlam nüansı katmayandır. Çıkartıldığında cümlede en ufak bir mânâ kaybı olmayan kelime lüzumsuzdur. 

Ödevi ben kendim yaptım. Bu cümlede “kendi” sözü lüzumludur. Ben yaptım ama başkalarından yardım almış da olabilirdim. “Başka birinin hiç dahli yok.” mânâsı,“ben kendim” ile sağlandı.

“Yaptıklarını KENDİ ağzıyla itiraf etti.” cümlesinde ise “kendi” sözü pekiştirme yapmıyor; “başkasının ağzı” söz konusu değil çünkü.

Abdurrahman Aydın kardeşim, muhatabı nazara alarak itnâb yapılabileceği sadedinde açıklamalar yazmıştı yorum köşesine ki tamamının altına imzamı atarım:

“Yaptıklarını AĞZIYLA itiraf etti” cümlesi -fazlası şöyle dursun- eksiği olan bir cümle gibi duruyor. Ben olsam “Yaptıklarını VALLAHİ KENDİ AĞZIYLA itiraf etti” derdim. Çünkü bu makamda, belli ki muhatabımız, bahsettiğimiz kişi hakkındaki iddiamızı, bize ait görüp reddediyor. Yani MUHATAP 1. Hâliyü’z-zihin (nötr) değil. Öyle olsaydı en yalın ifade ile beyan ona ve manaya kâfî gelirdi. 2. Mütereddit dahî değil. Öyle olsaydı te’kid mahiyetinde tek bir kelime ilavemiz yeterdi. 3. Muhatabımızın münkir olduğuna nazaran ondaki bu inkârı izale için ayrıca yemin ilavesi dahî lüzumlu hale geliyor. İşte buna itnap yani gereksiz fazla kelime kullanmak denilmiyor. Çünkü o fazla kelimelere mananın değil ama muhatabın ihtiyacı var. Bunlar benim yorumlarım değil, İLM-İ BELÂĞAT’ın kaidelerindendir.

Fakat mezkür cümlede MUHATAB için en ufak bir ip ucu verilmiş değil. “belli ki muhatabımız…” diye sıralanan maddeler mümkün fakat vâki olduğu “belli olmayan” ihtimallerdir. Bu ihtimaller vâki olsa yani muhatap için serdedilen “Hâliyü’z-zihin (nötr) değil” hükmü ve sâir ihtimaller gerçek olsa ben dahi AĞZIYLA lafzıyla yetinmem Teklif edilen Vallahi’ye TALLAHİ bile eklerim.

Makalemizde verdiğim misallerin çoğu, siyak ve sibâkı olmayan cümlelerdir. Sebebi de basit: Olabildiğince kısaltarak verdim ki, misal sayısı fazla olsun, yazı da fazla uzamasın; az mekâna çok misal sığdıralım. Bu sebeple “Yaptıklarını AĞZIYLA  itiraf etti.” cümlesini, meçhul / muhtemel muhataplara göre değil, düz mantıkla değerlendirmek durumundayız ki gene de “AĞZIYLA  itiraf etti.” cümlesinde “ağzıyla” gereklidir; “yazılı” itiraf da olabilir çünkü. Ama itiraf yazılı değil de sözlüymüş. Siyak-sibak belli olmadığı için bu kadar. Yoksa itiraf jest, mimik  hattâ sükût şeklinde de mümkün. Yani kardeşimizin dediği gibi AĞZIYLA ibaresi gerekli.

Abdurrahman kardeşim, “Neden biz mananın en az kelime ile anlatılmasına odaklanıyor ve doğrusunun bu olduğunu sanıyoruz?” diyerek “makam, muhatap, maksat” iktizâsı lâfın uzatılabileceğini söylüyor ki doğrudur. Belâgat, “muktazâ-yı hâle mutâbakat” olduğundan, muhatabın durumuna göre belâgat îcabı sözü uzatmak (itnâb) gerekebilir. Rabb’imiz de Kur’an’da bunu yapmış ve Üstadımız, bazı âyetlerde “neden sözün kısa değil de uzun tutulduğu” sorusunu cevaplayarak bu tatvîl-i kelâmdaki belâgati izah etmiştir:

“İstihza, hud’a, ikiyüzlülük, hile, kizb, riyâ gibi kötü ahlâklar münafıkta var; kâfirde o derece yoktur. Bu cihetten, münafıklar hakkında İTNAB yapılmıştır.” İşârâtü’l- İ’caz, s.103

Makalemizdeki misaller için, Üstadımızın umûmî bir prensip olarak vâz’ ettiği “Sözün güzelliği kısalığındadır.” hükmünce değerlen-dirme yapmanız gerekir. Çünkü örnek cümlelerin siyak ve sibâkı verilmemiştir.

Özelden yazan bir kardeşimiz de Üstadın, “hile, hud’a” gibi kelimeleri bir arada kullandığını nazara veriyor: “Gereksiz söz mü kullanmış yani Üstadımız?” demeye getiriyor. Güzel bir itiraz.

Kelime, bir anlam nüansı katmıyorsa gereksizdir. Tıpkısının aynısıysa yâni. (“Tıpkısının aynısı” ifâdesinde bir anlatım kusuru var mı yok mu, bu konuda da yazabilirsiniz.) 

“Hud’a ve hile” tıpkısının aynısı olan kelimeler değildir. Hileyi bilmeyen de duymayan da yoktur. Biz “Hud’a”nın anlamını yazalım: “Bir akit veya hukukî işlem yapmak isteyen kimsenin irâdesine yönelik yapılan hile, tağrîr, tedlîs veya aldatma.”

★★★ 

Gelelim diğer sorularımızın cevaplarına:

“…2 Milyar’ı aşkın, mütecâviz Müslüman yaşıyor.”

“Tecâvüz eden, saldırgan” manasına da gelen mütecaviz kelimesi, hacılar için bühtan olmaz mı?

“…2 Milyar’ı aşkın Müslüman yaşıyor.”

★★★

Son olarak, verdiğim 6 cümlenin 5’i bozuk, biri düzgündü. Dördünde gereksiz söz kullanımı, bir cümlede yanlış kelime (pahalı) kullanımı vardı.

Soru ve yorumlarınıza muntazırım kardeşler!

Fî emânillah!

Okunma Sayısı: 1254
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Nahit Topaloğlu

    13.10.2024 16:37:00

    Hikmet kardeşim, hazırda bekleyen Şapka Deyip Geçmeyin 23'ün başına Merkür 6 cümlenin biraz daha geniş açıklamasını, cevapları ekleyip gazeteye göndereceğim. Sizin sorduğunuz gibi başka okurlar da izah istediler. Geri dönüşlerde 6 cümlenin hangileri bozuktu, hangileri sağlamdı, cümle numaraları ile doğru cevaplayan dönüş olmadı. Cevabı bilenler dönüş yapmamış olabilir. Bize muallimlik mi taslıyorsun, okurları taleben mi sanıyorsun, gibi serzenişte bulunan oldu. Keşke bildiğimizin muallimi, bilmediklerimizin talebesi olabilsek. Dünyaya gelişimiz taallümle tekemmül etmek için değil mi? Yorumlarınıza muntazırım kardeşler. Fî emânillah!

  • Nahit Topaloğlu

    13.10.2024 14:25:43

    Salih kardeşim, yazdığın yerde çıkartılacak kelime yok. Hiçbiri tıpkısının aynısı" değil.

  • Salih baş

    12.10.2024 21:38:59

    Bu mizanlı ve nizamlı gayet sanatkarane nakışlar, katı bir surette bir irade ve ihtiyar ve kast ve meşiet iktiza eder. Bu cümlede aynı manadaki hangi kelimeler çıkartılacak

  • Nahit Topaloğlu

    12.10.2024 20:48:16

    Ve aleyküm selam M.Said Kardeşim, umarım, İşârâtü'l İ'caz, Muhâkemat veya ESDE okurken Üstada da "Burası edebiyat yapılacak yer değil, Risâlelere uygun yazılar yazmalıydın!" demiyorsundur.

  • Hikmet Günaydın

    12.10.2024 18:51:40

    M. Said Tan kardeşim, gazetemiz Risale-I Nur’un naşiri efkarıdır, Risale-I Nur ise bir çok özelliklerinin yanında tam bir Edebiyat Şaheseridir, dolayısıyla yazılar hem gazetemiz hem de Risale-I Nur lar için belge niteliğinde harika yazılardır, tarihe not düşülen çok teknik belgeler niteliğindedir. Yazarımızı tebrik ediyorum ve yazılarının devamını bekliyorum.

  • Hikmet Günaydın

    12.10.2024 18:46:40

    Şapka Deyip Geçmeyin 21'de sorduğunuz son 6 cümlenin 4'ünde anlatım kusuru olduğunu yazmışsınız. 6. cümlede "pahalı" kelimesi yanlış kullanılmış, demişsiniz. Hadi onu anladık diyelim (Aslında onu da anlamadık ama) peki diğer 5 cümlede de gereksiz kelime kullanılmamış mı? "sağlıklı ve sıhhatli, neşeli ve şen, güçlü kuvvetli, hücum edip saldırınca, yaya yürüyerek" ifadelerinin bulunduğu 5 cümle de hatalı değil mi?

  • Abdurrahman AYDIN

    12.10.2024 02:04:55

    Devam Hocam, devam...👍 22. Yazı belki ama henüz İTNAP yapmış değilsiniz. 🙂 Çünkü ihtiyaç devam ediyor. İnşaallah eline kalem alanlar, bu yazıları da önlerine koyarlar. Parmak kadar şekeri pamuğa dönüştürüp uzatmak çocukları müşteri yapmak içindir. Risale-i Nur Talebeleri ise şekerin hulasasını yemeye alışıktır. Evet, bir gerekçe yoksa "Sözün güzelliği kısalığındadır."

  • M.Said Tan

    12.10.2024 00:08:24

    Selamün aleyküm, gazetemiz edebiyat gazetesi değildir. Risale-i Nur ışığında daha uygun yazılar yazılması duasıyla.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı