Aslında yıllardır “terörle mücadele” paravanında ABD ve İngiltere’nin güdümündeki Körfez ülkeleri ile İran arasında kutuplaşmayla “Şiî-Sünnî mezhep çatışması”nın kışkırtıldığı ortada.
“Sünnî blok”a karşı, Şiî nüfusun yoğunlukta olduğu ve sözkonusu ülkelerin içinde yer alan Irak’tan Yemen’e bir “Şiî kuşak” oluşturuluyor.
Ve bu vartada Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın batısında emperyal ecnebilerin “maşa” olarak kullanıp Suriye ordusu ile savaştırdığı, İsrail’in egemenliği, küresel emperyal hegemonya ve çıkarları hesabına istimalle savaş tefrika projelerinde rol alan El Kaide’den kalma IŞİD’den kopma El Nusra’dan isim değişikliğiyle ecnebilerin taşeronu ve işbirlikçisi “Hizbu’t-Tahriru’ş-Şam (HTŞ) üzerinden bölgede mezhep savaşı pompalanıyor.
Görünen o ki “hedef ülkeler’de, terör, sefalet ve kitlesel ölümler getiren, suikastlarla yoluna çıkan siyasetçilerin, askerlerin, gazetecilerin, din adamlarının öldürülmesini emreden, iç savaş, kargaşa ve kaosla isyanların ve darbelerin tezgâhlayıcısı Siyonizmin uygulayıcılarından Amerikan Dışişleri eski Bakanı Henry Kissinger’in “İslâm dünyasında Sünnî-Şiî çatışması stratejisi” uygulanıyor. (Kissinger’in Yargılanması, Christopher Hitchens, 6-7)
ABD’de Obama’nın İran’la nükleer anlaşmaya İsrail hesâbına şiddetle karşı olan Kissinger ve ekibinin Trump yönetimine dayattığı “mezhebi tefrika fitnesi stratejisi”yle Irak’ın işgalle ifnâsının ardından Suriye’nin de yeniden iç savaşla tahribi amaçlanmış; İran’ın ve Lübnan’ın “düşman” ilân edilip “hedef” alınmasıyla bölgede İsrail’in karşısında hiçbir askerî gücün bırakılmamasını esas alan Ortadoğu merkezli mezhep savaşı kargaşasına sürükleme komplosu kurulmuş...
AMERİKALILARIN “HTŞ BİZİM SAFIMIZDA” İKRARI
Çarpık olanı, “tek kişilik Saray iktidarı”nda iç kamuoyuna “zafer” çığlıklarıyla “Suriye’yi fethettik!” algı operasyonu peşine düşen Ankara’dakilerin “kumpas”ta “rol” kapmaya didinmeleri. AKP iktidarında dönemin Başbakanı olarak Erdoğan’ın defalarca üstlendiğini ikrar ettiği “BOP’un eşbaşkanlığı” görevinde “tek kişilik rejim”de de akıbetsiz “Suriye politikası”yla ABD ve İngiltere’nin başını çektiği küresel emperyallerin işgal ve taşeronlarla sömürü projeleriyle “İsrail’le aynı kulvarda” yer alması.
Aslında daha 2013’te Katar eski Başbakanı Hamad Bin Casim’in “Katar ve Suudi Arabistan olarak, ABD, Türkiye ve diğer güçlerle birlikte Suriye’de silâhlı gruplara askerî destek verdik, dünyanın her tarafından binlerce yabancı militanı Türkiye’den geçişle bu ülkeye yığarak radikal terör örgütlerine devşirdik, bir yığın para harcadık” itirafı vakıayı ele veriyor.
Keza HTŞ’nin dünyanın dört bir tarafından Türkiye üzerinden sevkedilen otuz bin militanla kurulması, sözkonusu örgütün İsrail’le işbirliği yaptığının Amerikalılarca resmen bildirilmesi; Hillary Clinton’un “Suriye’de bizim tarafımızda, istediğimiz tarzda ilerliyor” ifadesi ve iktidara yakın bir gazetenin yazarının “Bizim Suriye’de ‘muhalif gruplar’ diye terör örgütlerine verdiğimiz desteği unutmayalım” ifadesi ve Ankara’dan dolar maaşlı ÖSO’dan oluşan “Suriye Millî Ordusu” (SMO) başta olmak üzere “silahlı muhalefet”e her türlü desteğin verilmesi, “plân”ı ortaya koyuyor. (Mehmet Barlas, Sabah, 2.1.2018)
Bu “ecnebî plânı”yla iktidara iliştirilmiş kanallarda sırıtan Siyonist söylemlerle uyduruk “Şia tehlikesi” kışkırtması tezviratları gırla giderken, “paralı troller” saldırılarını yoğunlaştırmış. Farsça kanalın açılışında TRT Genel Müdürü üstüne vazife olmayan bir sorumsuzlukla “İran’ı epey rahatsız edeceğiz!” diyor.
Ve İsrail’in Suriye’yi sürekli bombalamakla tahribi, işgali ve ilhakı görmezden gelip âdeta geçiştiren “yandaş havuz medyası”nın tepeden iletilen “tâlimatlar”la “İran kana doymuyor”, “İran Suriye’de ateşle oynuyor!” manşetleriyle fitne ateşini körüklüyor.
“İFTİRAKI İKTİZA EDEN CÜZ’Î MESELELERİ BIRAKMAK ELZEMDİR”
Buna mukabil İslâm dünyasının, Bediüzzaman’ın “Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat! Ve ey Âl-i Beyt’in muhabbetini meslek ittihaz eden Alevîler! Çabuk bu mânâsız ve hakikatsiz, haksız, zararlı olan nizâı [çekişmeyi, kavgayı] aranızdan kaldırınız. Yoksa şimdiki kuvvetli bir sûrette hükmeyleyen zındıka [dinsizlik] cereyânı, birinizi diğeri aleyhinde âlet edip, ezmesinde istimal edecek. Bunu mağlûp ettikten sonra, o âleti de kıracak. Siz ehl-i tevhid [Müslüman] olduğunuzdan, uhuvveti [kardeşliği] ve ittihâdı [birliği-bütünlüğü] emreden yüzer esaslı râbıta-i kudsiye [mukaddes bağlar] mâbeyninizde [aranızda] varken, iftirakı [ayrılmayı] iktiza eden [gerektiren] cüz’î [ufak, basit] meseleleri bırakmak elzemdir” ikazındaki hakikatin ve şuurun idrâki fevkalâde ehemmiyet kesbediyor. (Lem’alar, s. 32)