Abdullah Cevdet’i duymuşsunuzdur. Süfyâniyet, mekteplerde âhireti inkâr fikrini işleyen bir kitaba ihtiyaç (!) duyunca, kitabı yazma vazifesini ona verirler.
İlk mektepte inançsız muallimler körpecik çocuklara Allah’ı inkâr için şöyle demektedirler:
-Çocuklar, benden şeker isteyin bakalım.
Kendisinden şeker istenen muallim, önceden hazırladığı şekerleri çocuklara dağıtır.
-Peki, şimdi de Allah’tan isteyin!
İstenen şekerler verilmeyince imansız muallim zehrini kusar:
-Benden istediniz; şekerlerinizi aldınız. Allah’tan istediniz, şeker alamadınız. Demek ki…
Mekteplerde tekrarlanan bu kabil tiyatrolarla küfrün bir temele oturması pek mümkün değil tabi. İnkârcı zihniyet, o zamana kadar Müslümanların “yumuşak karnı” olan âhirete îman rüknüne kitâbî darbeler vurmakla küfürlerini perçinlemek ister. Çünkü İslâm âleminde Haşir mes’elesini aklen ispatlayan bir eser yazılamamıştır.
İmânî mes’eleleri akla tespit ettirmek mesleğindeki İslam filozofları dahi bu konuda havlu atmış, İbn-i Sinâ gibi bir dâhî “Haşir, aklî değil, naklî bir mes’eledir. Akıl bunda yol bulamaz.” demiştir.
Süfyâniyet, bu boşlukta yol bulup haşri inkâr eden bir eseri yazma vazifesini Abdullah Cevdet’e vermiştir.
Bu müthiş proje hazırlandığında, ilhâmen Haşir Rişâlesini yazarak küfrün belini kıran Bediüzzaman Hazretleri bu hususta şöyle der:
“Onuncu Söz, sekiz yüz nüsha yayılmasıyla ehl-i dalâletin kalplerindeki inkâr-ı haşri kalplerinde sıkıştırıp lisanına getirmeye meydan vermedi, ağızlarını tıkadı ve hârika burhanlarını gözlerine soktu. Evet, Onuncu Söz, haşir gibi bir rükn-i azîm, imanın etrafında çelikten zırh oldu, ehl-i dalâleti susturdu.”
Haşri inkâr eden kitap gecikince Abdullah Cevdet’ten sorarlar:
-Ne zaman bitireceksin?
Abdullah Cevdet çoktan pes etmiştir:
-Görmüyor musunuz, Said Nursî, insanı haşrin sokaklarında dolaştırıyor?
* * *
Eskiden gazete ve kitaplar, kurşun harfler tek tek elle dizilerek tipo baskıyla basılırdı. Tashih hatâları da elbet fazla olurdu.
Tarihte âdetâ sıfır hatâ ile kitap basımı Kavalalı Mehmet Ali Paşa zamanında gerçekleşir. Mısır’da hâkimiyetini ilân eden Paşa, cahil bir kişidir. Önüne bâzı memurların maaş taslaklarını hâvi bir liste sunulur. Müderris, muallim, mürettip… En başta, en yüksek maaş teklifiyle müderris vardır; en alt sırada ise mürettip.
Sorar Paşamız:
-Mürettip dediğiniz ne iş yapar?
-Efendim, mürettipler; müderrislerin, müelliflerin yazdığı kitapları matbaada basılmadan önce inceler, hatasız basılmaları için kontrol eder.
Paşa, mürettipleri, maaş listesinin en tepesine yazdırır ve en yüksek ücretin onlara verilmesini emreder. Madem profesörlerin bile kitaplarını onlar kontrol ediyormuş…
Bunun üzerine, müderrisler, mürettiplik yapmaya başlamış ve dünya matbuat tarihinde en hatâsız kitaplar, müderrislerin mürettiplik yaptığı Mısır’da, o dönemde basılmış.
* * *
Abdullah Cevdet’in İçtihad dergisindeki şiirinde bir mısrâ “Ben bu milletin öksüzüyüm” yerine “Ben bu milletin öküzüyüm” diye çıkmış. “Hatâ-i mürettib olmuş efendim” diye dert yanan Abdullah Cevdet’e Süleyman Nazif cevabı yapıştırmış: “Ne hatâsı efendim; savâb-ı mürettib olmuş; savâb-ı mürettib!”
Şimdi tipo baskı kitap da, kurşun harfleri tek tek dizen mürettipler de kalmadı. Yazarlar, kendi yazılarının hem mürettibi, hem musahhihi âdeta. Lâkin insan kendi hatâsını kolay göremiyor.
“Şapka Deyip Geçmeyin-1” adlı makalemi gazeteye göndermeden belki 50 defa kontrol etmiştim. İmlâ ile ilgili olduğu için, bazı harflere klavyemde olmayan özel işaretler de koymak mecburiyetiyle, haddinden fazla kontroller yapmıştım. Bana kalırsa “sıfır hata (!)” ile gönderdiğim yazım neşredildi.
Benimle benzer hassâsiyetleri taşıyan bir kardeşimiz aynı sabah beni aradı, tebrik etti ve “Bir adet imlâ hatâsı var ağabey.” dedi.
Şaşırmadım desem yalan olur.
-Kardeşim, 50 defa incelemişimdir; insan kendi hatâsını demek ki kolay göremiyor, diyerek sordum. İmlâ hatâsı olan kelimeyi söyledi: kabilinden
Hemen yazıma baktım; haklıydı. Sen şapka hakkında yazı yaz, tut şapka hatâsı yap; “kabîlinden” diye i’yi şapkalı yazacakken atla. (Tabi hemen Yasin Kuvvetli kardeşimi arayıp internet sayfasındakini olsun tashih ettirdim.)
Ah bu şapkadan çektiklerimiz!