Evdeki hesap… meselesi. Yazı serimizin 15.sinde “anlatım bozuklukları” bile bitecekti sözde. Ne velûd bir mevzuymuş! Sualler, îtirazlar, sataşmalar(!) bitmiyor; tabii yazı serimiz de.
28 Mayıs ve 04 Haziran 2024 târihli yazılarımızda(Şapka deyip geçmeyin! -1, 2), şapkanın kullanılmaması gereken, kullanıldığında telaffuz/ mânâ hatâları doğuran durumlar hakkında açıklamalar yapmıştık.
Tetkik için bize yazı gönderildiğinde gereken ikazları yapıyoruz. Kimseyi icbar etme salâhiyetimiz yok; haddim de değil. Yazı sâhipleri îkazlarımızı dikkate alırlarsa fe-bihâ…
Fakat Nurların metinlerinde yazım hatâsı yapılırsa, diksiyon veya mâna bozukluğu husûle gelecekse o konuda musırrâne tahşîdat, sadece fakīrin değil, bütün ehl-i kalemin, cemî Nur talebelerinin vazîfesidir.
Bu hususu tekrâren ifâde etmemizin sebebi, tetkik için gönderilmiş bir yazıda Nurlardan iktibâs edilen cümlelerdeki imlâ yanlışlarıdır.
Münâzarattaki “İstibdat nedir, Meşrûtiyet nedir?” suâline Üstadın yaptığı uzun târif aktarılırken “O derece ihtilâfâtı beyne’l-İslâm ÎKÂ’ edip…” yazılmıştı.
îkâ’(kef ile, sonda hemze): Dayanma, istinad etme, dayak koyma; (Kámûs-ı Osmânî’de ise bunlara ilâveten) cimrilik gösterme ma’nâlarındadır. (k’den sonra şapka, kaf’’ı kef okutur.)
Metindeki kelime ÎKÀ‘ / ÎKĀ‘ diye yazılmalı. Yeni Asya mobil Risâle-i Nur’da “ îká ” yazılmış. Her ne kadar sondaki ayın için işâret konup îká‘/ îkā‘ diye yazılmadıysa da kahrı çekilir; kaf’ı kef gibi okutmaz en azından. Son heceyi de kalın ve uzun okuttuğundan ayın’ın eksikliği fark edilmez.
îká‘ (Kaf ile, sonda ayın): Meydana getirme, yapma, yaptırma, vukū‘ buldurma mânâsındadır. Yâni Risâleden nakledilen mezkür kelimede şapka, sadece î’de olacaktı, a’da değil: îká‘/ îkā‘
Son heceye husûsî işâret koymak zor geliyorsa hiç olmazsa şapkasız “ika” yazmak ehven-i şer olurdu. Gazetemizin internet sitesindeki külliyatta kelime düz olarak İKA ; Almanya menşeli mobil yazılımda ise -bir tık daha doğru- ilk hece şapkalı ÎKA diye yazılmış. En azından her ikisi de kelimeyi “kef” li okutmazlar.
Lâkin mezkür yazıdaki sehiv, (O derece ihtilâfâtı beyne’l-İslâm ÎKÂ’ edip…) zorluktan kaynaklanmış olmasa gerek. Çünkü Yeni Asya menşeli Nurlarda çift şapkalı ÎKÂ’ yok. Cümleler kes/yapıştır şeklinde metne yerleştirilmişse ÎKÂ’ şeklinde çift şapka koymak için husûsî bir gayret lâzım; mânânın bozulması bahâsına hem de:
“O derece ihtilâfâtı beyne’l-İslâm ÎKÂ’ edip (dayak koyup, istinad edip, cimrilik yapıp)…”
Mezkür yazı, makaletetkik tarafından e-postama gönderildiğinde, sâir tekliflerim yanında husûsan belirttiğim bir sehiv de gene aynı paragrafta Üstadın istibdatı târif ettiği cümlelerden birinde geçen “Sû-i istimâlâta GÂYET müsâit bir zemindir.”deki “gâyet” yazımıydı.
Tıpkı ”k” gibi, “g” den sonra da şapka kullanılırsa g’yi ince okutur. Oysa kelimenin (gayet) ilk ünsüzü eskimez yazıda gayın harfiyle yazılır. Yâni kalın sessizdir. Kelimenin ilk hecesi doğru telaffuz edilecekse kalın-uzun okunmalıdır. Bunu temin için ya GÀ-YET/GĀ-YET yazılacak veya hiç olmazsa düz (şapkasız) GA-YET olacak ki ilk hece ince söylenmesin.
Hiçbir ciddî lügatta “gâyet” yazımını göremezsiniz. Tıpkı “meydana getirmek” mânâsına gelen kelimeyi “ îkâ’ ” diye iki şapkalı göremeyeceğiniz gibi.
Makale neşredilince gördüm ki bahse konu iki sehvin birinden vazgeçilmiş:
“Sû-i istimâlâta GAYET müsâit bir zemindir.” şeklinde düzeltilip şapkasız yazılmış. Gerçi husûsî işâretlerden biri kullanılarak GÀYET/GĀYET yazılsaydı çok daha güzel olurdu. Çünkü Risâle metni bu.
Makale yazarı, sehvin birinde (hem de sadece diksiyona değil mânâya da dokunan ÎKÂ’ sehvinde) ısrar ederek “Biri sizin dediğiniz gibi olsun, biri de benim direttiğim gibi” mi demiş oldu? Bilemem.
Kişi, özel yazılarında canı nasıl isterse yazar, keyfine kâhya değiliz. Sorulursa bildiğimiz kadarıyla fikrimizi beyân ederiz.Lâkin Nurları diksiyon hatâsıyla okutmaya sebep olacak sehivler, Nurların sâhibini üzer ilk önce.
Hulûsi ağabeyin “… bir harfe dokunmayı azîm bir günah işliyor telakki ediyorum.” (Barla – 62) sözü, Risâle metinlerinde keyfine göre tasarruf yapmaya yeltenenleri titretmeli değil mi?
Kur’an’ın tecvidli okunması nasıl istihsan edilecek bir şeyse, onun mânevî tefsiri olarak asrımız insanına lütfedilen Nurların, telaffuz hatâlarından uzak, düzgün bir diksiyonla okunması(nı temin ) dahi öyledir, kanaatindeyim.
* * *
Sıra geldi şapka ile hitâma. Bir şâirimizin şapka dikkatsizliği:
“HAYA, hoşgörü, şefkat nerede kaldı?”
Kelimelerin sâdece lügat mânâlarını vereceğim. Fakat bilirsiniz ki lügatlardan hakāik çıplak çıkar; hakikati bir nebze peştamala büründürdük, tesettüre soktuk:
HAYA : Husye, testis. Erkeklerde âlet-i tenâsül müştemilâtı.
HAYÂ : Utanma, sıkılma, utanç; ar, nâmus, edep.
Boşuna mı diyoruz: Şapka deyip geçmeyin!