Avrupa, dijital çağın trenine binmekte gecikiyor ve bu gecikmenin bedeli sadece ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir varlık mücadelesi.
Silikon Vadisi ve Shenzhen hızla geleceği inşa ederken, Avrupa’nın köhneleşmiş sanayi yapıları hâlâ geçmişe sıkı sıkıya tutunuyor. ABD ve Çin, yapay zekâ ve dijital dönüşümde liderliği ele almış durumda. Peki ya Avrupa? Eski yöntemlerle yokuş yukarı pedal çevirmeye çalışan bir bisikletçi gibi geride kalmanın sonuçlarını ağır bir şekilde hissediyor.
YapaY Zekâ: Geleceğin Motoru, Avrupa’nın eksik parçası
2024, yapay zekânın sadece bir teknoloji değil, geleceğin motoru olduğunu gösterdi. Ancak bu motoru kim kullanıyor? Geleceğin motoru artık yapay zekâ ve bu motoru hızla geliştirenler, ABD ve Çin gibi dijital devler. Tesla, otonom sürüş sistemleriyle yolları yazılımla yeniden tasarlıyor. NVIDIA ise yapay zekâ süper bilgisayarlarıyla bu devrimin altyapısını sağlıyor. Peki, Avrupa nerede? Almanya gibi sanayi devleri bile Tesla’nın hızına yetişmekte zorlanıyor. Kıta, dijital çağın kurallarını yazanlar arasında değil, bu kurallara uymak zorunda kalanlar arasında yer alıyor.
Yapay zekâ, ABD ve Çin’in inovasyon yarışındaki en parlak yüzü olabilir, ancak bu ülkelerin başarısı yalnızca yapay zekâya dayanmaz. Çip teknolojilerinden uzay araştırmalarına, yenilenebilir enerjiden biyoteknolojiye kadar geniş bir yelpazede, bu iki dev küresel liderliklerini güçlendiren hamleler yapıyor. Avrupa ise bu çeşitliliği sağlayacak kadar güçlü bir ekosistem kurmakta zorlanıyor. Bu sadece ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir zayıflık. Eğer geleceğin kurallarını yazamıyorsanız, yazılan kurallara boyun eğmek zorunda kalırsınız. İşte tam da bu nedenle Mario Draghi, Avrupa’yı uyarmaktan çekinmiyor.
Mario Draghi’nin uyarısı: “800 milyar euro veya hiçbir şey!”
Draghi, Avrupa’ya açıkça meydan okuyor: “800 milyar Euro yatırımı hemen yapın ya da bu yarışta unutulun.” Bu yalnızca bir bütçe açığı değil; aynı zamanda gelecekte dijital ekonomide figüran mı, yoksa aktör mü olacağınıza dair bir tercih. ABD ve Çin, girişimcilere cesur bir alan açarken, Avrupa’da işler hâlâ eski düzen yavaşlığıyla ilerliyor.
Bir şirket mi kurdunuz? Fransa’daysanız, vergi yükü altına giriyorsunuz. Kâr mı ettiniz? Devlet, “Şimdi gelirini paylaşalım” diyor. Yenilikçi fikirler için finansman mı arıyorsunuz? Önce bir sürü form doldurun, belki sonra sıra gelir. Draghi’nin çağrısı, yalnızca bütçe arttırımı değil, zihniyet değişikliği gerektiriyor; cesaretle risk alan, bürokrasiyi azaltan ve girişimcilere alan açan bir Avrupa’nın yeniden rekabet edebileceğini vurguluyor. Ancak Avrupa’nın riskten kaçınan ve muhafazakâr iş kültürü, büyük çaplı yeniliklerin önünü tıkarken, mevcut düzeni koruma refleksi, kıtanın küresel teknoloji devleriyle rekabet edebilecek şirketler geliştirmesini engelliyor. Bu değişim sağlanmazsa, Avrupa 2030’da küresel teknoloji masasında yalnızca izleyici koltuğunda kalmaya mahkûm olacak.
Geçmişin sanayi devlerinden geleceğin inovasyon liderlerine
ABD ve Çin, yapay zekâ ve dijital dönüşüme yıllık yüz milyarlarca dolar yatırım yaparken, Avrupa’nın 2024’te bu alanlara ayırdığı bütçe çok daha sınırlı kaldı. Örneğin, ABD’de teknoloji şirketleri AR-GE’ye yaklaşık 300 milyar dolar ayırırken, Avrupa’daki toplam yatırımın bu rakamın yarısından az olduğu belirtiliyor. Çin, Huawei ve Alibaba gibi devlerle hem altyapı, hem de yapay zekâ uygulamalarında liderliği hedeflerken, Avrupa’nın bu alandaki girişimleri küçük ölçekli kalıyor. ABD ve Çin’in esnek vergi politikaları, inovasyonu teşvik eden dinamik bir ortam sağlarken, Avrupa’da vergi teşviklerinin yetersizliği ve kısa vadeli bütçe açıklarını kapatmaya yönelik yaklaşımlar, kıtanın bu yarışta geri kalmasına neden oluyor.
Elbette Avrupa tamamen kayıp değil. Airbus, Siemens ve ABB gibi devler, inovasyona adım atmaya çalışıyor. Ama bunlar bile ABD ve Çin’in dijital hızında yarışabilecek durumda değil. Airbus, mühendislik harikası uçaklar üretmeye devam ederken, neden bir SpaceX çıkaramıyor?
Siemens’in endüstriyel otomasyon teknolojileri dünya çapında kullanılıyor, ama neden bir Tesla gibi bir ikon ortaya koyamıyor? Bu sorular, Avrupa’nın sanayiden dijitale geçişte neden zorlandığını açıkça ortaya koyuyor.
Sonuç: Avrupa için zaman daralıyor
Avrupa’nın geleceği, bu zihniyet değişikliğine bağlı. Eğer kıta, geçmişin ağırlığını bırakıp risk almayı öğrenmezse, sadece ekonomik değil, stratejik bağımsızlık anlamında da geri kalacak. Teknoloji yalnızca ekonomik bir araç değil; aynı zamanda uluslararası güç dengesini belirleyen bir enstrüman. Avrupa, bu denklemin dışında kalırsa, yalnızca ekonomik olarak değil, uluslararası arenadaki politik etkisini de kaybetme riskiyle karşı karşıya. Ama bu oyun henüz bitmiş değil.
Harekete geçmek için hâlâ zaman var. Draghi’nin dediği gibi, cesur yatırımlar ve yenilikçi düşüncelerle Avrupa hâlâ kuralları değiştirebilir. Şimdi, geçmişin zincirlerini kırıp geleceğin hikâyesini yazma zamanı.