Fransa ve Almanya sarsıldığında, tüm Avrupa’nın dengesi bozulur – ve şu anda tam da bu oluyor. Avrupa’nın iki devi, ekonomik ve politik sarsıntılarla mücadele ediyor. Bu iki ülkede yaşanan krizler, sadece yerel değil, tüm kıtanın dengesini bozma potansiyeline sahip.
Fransa’daki Kriz: Hükümetin Çöküş Riski
Son seçimlerde aşırı sağın ilk turda meclisi ele geçirme ihtimali, Fransız halkının güçlü bir değişim talebinde bulunduğunu açıkça ortaya koydu. Fransız halkı, mevcut yönetimin sorunlara çözüm üretemediğini ve ortodoks yaklaşımların artık iflâs ettiğini sandıkta tokat gibi bir mesajla iktidarın yüzüne çarptı. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, her ne kadar seçimlerden galip ayrılsa da, bu zaferin kendisine tatmin getirmediği ortada. Nitekim seçimlerin ardından hükümet içindeki anlaşmazlıklar sona ermiş değil.
Son bir yılda dört farklı başbakanın görev yapması, Fransa’da istikrarın sağlanamadığının en açık göstergesi. Geçtiğimiz ay atanan François Bayrou, Cumhurbaşkanı Macron’un istikrar çabalarının bir parçası olarak görülse de, meclisteki dengeler henüz Macron’un lehine değil. Bu durumda, her ne kadar erken seçimler gündeme gelse de, Ulusal Meclis’i feshederek erken seçim kararı alma konusunda Temmuz 2025’e kadar Macron’un eli kolu bağlı.
Protestolar ve iç çekişmeler, Fransa’nın ekonomik karar alma süreçlerini yavaşlatırken, yüksek borç ve bütçe açığı sorunları da giderek derinleşiyor. Avrupa Birliği’nin bütçe kurallarına göre, bütçe açığı ekonominin %3’ünü aşmamalı. Ancak Fransa, %6,1’e yaklaşarak bu sınırın çok üzerinde ve bu durum hem ulusal, hem de uluslararası yatırımcıları endişelendiriyor. Cumhurbaşkanı Macron’un, “Klasik ajandayla devam edersek iki yıl içinde pazar dışına düşeriz,” sözleri hem Fransa’nın, hem de Avrupa’nın değişime duyduğu ihtiyacı özetliyor.
Almanya’da Sanayi Çalkantıları
Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan Almanya, endüstriyel dönüşümde yaşadığı zorluklarla mücadele ediyor. Bu gelişmelerin en çarpıcısı, kıtanın ekonomik gücünü gösteren ve Almanya sanayisinin bir sembolü olan Volkswagen’in, 87 yıllık tarihinde ilk defa fabrika kapatma planlarının konuşulması oldu. Şu anda sendikalarla yapılan pazarlık sonucu, VW’nin Almanya’daki on binlerce çalışanını 2030’a kadar kademeli olarak işten çıkarmayı planladığı belirtiliyor.
Bu durum, Alman sanayisinin elektrikli araç devrimine ayak uydurmakta zorlandığının bir göstergesi.
Tesla’nın Avrupa pazarındaki yükselişi, Alman otomotiv devlerinin karşılaştığı en büyük tehditlerden biri haline geldi. Eylül 2024’te Tesla Model Y, Avrupa’da tüm araçlar arasında en çok satan model oldu. Alman otomobil üreticileri, Tesla’nın yenilikçi ve hızlı üretim modeline ayak uydurmakta zorlanıyor.
Endüstriyel krizin yanı sıra, Almanya da siyasî olarak 2024’te zor bir yıl geçiriyor. Fransa ve Almanya, benzer şekilde hükümetlerinin çökmesi ve erken seçimlerin gündeme gelmesiyle karşı karşıya kaldı. Ekonomik daralma ve durağanlık, siyasî sıkıntıların temelini oluşturuyor. Almanya’daki “Trafik Lambası Koalisyonu”, malî politika anlaşmazlıkları sebebiyle çöktü. Almanya’daki siyasî gelişmeleri, Şubat ayındaki erken seçimlerden sonra takip edeceğiz.
Kıtanın Kalbi Sarsılıyor
Fransa ve Almanya’daki krizler, sadece bu iki ülkeyi değil, Avrupa’nın tamamını etkiliyor. Bu iki dev ekonomi, AB’nin lokomotifi olarak diğer ülkeler için ekonomik istikrarın temelini oluşturuyor. Ancak her iki ülkedeki krizlerin büyümesi, Avrupa genelinde zincirleme bir reaksiyona yol açabilir.
Fransa’nın bütçe açığı ve Almanya’nın sanayi problemleri, Avrupa’nın diğer ülkeleriyle olan ticaretini de tehdit ediyor. Özellikle daha küçük ekonomiler, bu iki devin yavaşlamasından ciddi şekilde etkilenebilir.
Sonuç
Avrupa’nın ekonomik ve siyasî geleceği, Fransa ve Almanya’daki krizlerin nasıl yönetileceğine bağlı. Bu iki ülke, Avrupa’nın temel direği olarak kıtanın istikrarını sağlamak zorunda. Ancak eski yöntemlerle ilerlemek artık mümkün değil. Avrupa’nın devleri, sanayi ve teknolojide yenilikçi adımlar atmadıkça, küresel rekabette geri kalacak. Bu dönüşüm, sadece Fransa ve Almanya için değil, tüm Avrupa Birliği için kritik öneme sahip.
Bir sonraki bölümde, Avrupa’nın dijital dönüşümde nasıl geri kaldığını ve bu durumun kıtanın ekonomik büyümesine etkilerini inceleyeceğiz.