Enerji Bakanı Berat Albayrak iki gün önce Denizli’de katıldığı çağrı merkezi açılışında Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu düşürmesi için “Birileri notunu indirmiş, diğeri kaldırmış, o yazı yazmış, bu açıklama yapmış. Vız gelir tırıs gider” demiş.
Moody’s, Standart & Poor’s ve Fitch gibi finans dünyasını yayınladıkları raporlarla şekillendiren kredi değerlendirme kuruluşlarının Türkiye’nin notunu kırmasının gerçek hayatta hiçbir karşılığı olmasa… Çok güzel olurdu illa ki. Keşke bu kadar basit olsa. Ancak ne yazık ki bu tür “Vız gelir tırıs gider” açıklamalarının gerçek hayatta pek de karşılığı yok. Bunun sebebine inmeden önce kredi derecelendirme kuruluşlarının tam olarak ne iş yaptığına kısaca bir değinmekte fayda var.
Banka hesabında yüklü miktarda para bulunan bir yabancı yatırımcı olduğunuzu farz edelim. Yurtdışında yatırım yaparak bu parayı değerlendirmeye karar verdiğinizde, tercih edeceğiniz ülkeyi belirlerken hangi kıstasları dikkate alırdınız? Adil ve bağımsız bir yargı sistemini benimseyen, halkın huzur ve refah içinde yaşadığı, terör ve darbe gibi tehlikelerin söz konusu olmadığı, can ve mal güvenliğinin sağlandığı, istibdadın hüküm sürmediği bir ülke ideal olurdu her halde. Bütün bunlara ek olarak finansal istikrar, güvenilirlik ve yatırdığınız parayı ne kadar sürede geri kazanabileceğiniz gibi değerleri de göz önünde bulundururdunuz.
İşte kredi derecelendirme kuruluşlarının yayınladığı raporlarda ülkelere ve şirketlere verilen puanlar, bu kıstaslar gözetilerek belirlenir. Bu kuruluşlar tarafından düşük not alan bir ülke, yatırımcı gözünde tercih sebebi olmaktan çıkar. Daha güvenli limanlara, ülkelere yönelir. Takdir edersiniz ki bu da ülke ekonomisi için hayra alâmet değildir. Dolayısıyla kredi derecelendirme kuruluşlarının dünya üzerindeki herhangi bir ülkeye düşük puan vermesi kesinlikle göz ardı edilemez, hafife alınamaz. Neticede kendi ülkelerine dahi düşük puan verebilen ve finans dünyası tarafından referans alınan kuruluşlardan bahsediyoruz. Bahsedilen kıstasları Türkiye’nin yeteri kadar karşılamadığını düşündüğünden olsa gerek, Moody’s de geçtiğimiz hafta Türkiye’nin notunu düşürdü. Bakan Albayrak “Vız gelir tırıs gider” diyor, ama yabancı yatırımcının da bu düşüncede olduğunu sanmıyorum. Kredi notu BAA3’ten BA1’e düşürülen Türkiye’yle aynı küme içinde Azerbaycan, Kosta Rika, Guatemala, Macaristan, Fas, Paraguay gibi ülkelerin bulunduğunu da belirtmiş olalım. Bu ülkelerin hiçbiri Moody’s tarafından “yatırım yapılabilir ülke” olarak nitelendirilmiyor.
Kredi notumuzun “junk”, yani “çöp” olarak güncellenmesi kararını “siyasî” bulan çok sayıda insan var. Haksız da sayılmazlar. AKP’li siyasetçiler de bu kuruluşları eleştiren diğer politikacılar arasındaki yerlerini aldılar. Patrick Kingsley’in 2012 yılında kaleme aldığı The Guardian’daki yazısında bu siyasetçilerden bahsediliyor. Meselâ Almanya’nın eski Ekonomi Bakanı Rainer Brüderle, S&P’nin 15 AB ülkesinin kredi notunu düşürme sinyaline karşı “Komplo teorilerini seven birisi değilim, ama bazen Amerikan derecelendirme kuruluşlarının ve fon yöneticilerinin Avrupa Birliği bölgesine karşı çalıştığı izlenimini göz ardı etmek çok güç” demiş. ABD’nin eski Hazine Bakanı Timothy Geither ise S&P’den gelen not kırma kararını “ABD’nin temel malî durumları hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadıklarını gösterdiler” sözleriyle eleştirmişti.
Yatırımcılar, şirketler, finans kuruluşları ve dünya ülkeleri tarafından otorite kabul edilen bu kuruluşlar gerçekten Türkiye’ye “not düşürme“ yoluyla zarar vermek istemiş olabilirler. Düşünün; başka bir kıt’adaki analizciler tarafından yayınlanan bir rapor, ülkemize girecek para akışını azaltabildiği gibi arttırabiliyor da. Gerçekten müthiş bir güç. Ve evet, bu kararı siyasî de bulabilirsiniz. Bu şirketlerin güvenilirliği de keza tartışılabilir. Neticede 2008’de ABD’de patlak veren Mortgage krizinde Enron, Lehman Brothers ve AIG gibi şirketler iflâs bayrağını çektiklerinde Moody’s, S&P ve Fitch tarafından hâlâ “güvenilir liman” olarak nitelendiriliyorlardı. Bütün dünya ülkeleri tarafından ortaklaşa finanse edilmediği müddetçe kredi derecelendirme kuruluşlarının bu tür “siyasî” ve çıkara dayalı notlar verebilmesi normal.
Peki, bu güçle nasıl mücadele edeceğiz? Hamasi söylemlerle böylesi bir gücü yok saymak veya kafamızı kuma gömmek çare mi? Olmadığı çok açık. Neticede dev holdinglere, inşaat firmalarına, bilumum şirketlere kayyım atayarak yatırımcıyı korkutursanız, bağımsız ve adil yargı sistemini inşa ederek yatırımcının “Yarın bir gün siyasilerle ters düşersem malım elden gider mi?” endişesini gideremezseniz “Bayram değil seyran değil, Moody’s neden bize düşük not verdi?” demeye de pek hakkınız olmaz.
Çare ne mi? Daha fazla hukuk, hürriyet, insan hakları ve demokrasi. Bunlar oldukça gerisi gelecektir.