Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Risale-i Nur’un basımı için bazı yayınevlerine basım izni hakkı verdiği haberi iki gün önce öğlen saatlerinde ajanslara düştü.
Bu haber Risale-i Nur eksenli yayın yapan bazı haber siteleri tarafından da müjdelendi. Konuyla doğrudan bir alâkası olmamasına rağmen, hükümetin olumsuz dahi olsa her icraatına tevil getiren ve alkış tutan zevat tarafından Cumhurbaşkanına teşekkürler edildi, vesaire… 286 gündür basılamayan Risale-i Nur’ların nihayet basılacak ve muhtaç gönüllere ulaştırılacak olması güzel bir gelişme.
Ancak konuyla ilgili sormak istediğim bazı sorular var:
Neden her fırsatta eserlerin basımı konusunda, Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün de ifadesiyle, “hukukî ve fizikî varlığı olmayan” Barla Platformu’nun Başkanı Said Yüce’nin görüşlerine başvuruluyor? Said Yüce’yi kim vekil tayin etmiş, Risale-i Nur Talebeleri adına söz hakkı vermiştir? Devletin resmî ajansının görüş alacağı kişileri belirlerken daha titiz olması gerekmez mi? Neden bu “müjdeli” haberi verenler zahmet edip Yeni Asya Neşriyat’ın da görüşlerine başvurmak istemezler?
Nasıl oluyor da “Risale-i Nur’ları aslına uygun olarak herkes basabilecek” şeklinde sevinç naraları atılabiliyor? Yeni Asya Neşriyat’a neden sözleşmenin metni dahi verilmiyor? Yeni Asya Neşriyat’ın ısrarla yok sayılmasının sebebi, yönelttiği haklı eleştiriler olabilir mi? Yoksa Risale-i Nur’ları basabilmek için “yandaş” olmak ve hükümetin icraatlarını alkışlamak mı gerekiyor?
“Üstad’ın vasiyeti yerine getirildi” demek, nasıl bir aklın eseridir? Üstad hangi eserinde “Risaleler Diyanet’in denetiminde ve tekelinde olsun” diyor? Sadırdan değil satırdan konuşulsa her şey ortaya çıkacak da, kör tarafgirlik damarı işte… Üstad Risale-i Nur’larla ilgili “sadece” Diyanet bassın da dememiştir. Diyanet bir gün Risale-i Nur Külliyatını basmaya karar verirse biz de bunu destekler, takdir ve teşekkür ederiz. Ancak Risale-i Nur Külliyatının, zamanında Nutuk satabilecek ve “Millî Piyango oynamak caizdir” şeklinde fetva verebilecek kadar siyasetin boyunduruğu altında olan bir kurumun tekeli ve denetimi altında olması kabul ve izah edilemez. “Üstad da bunu istemişti” diyenler alenen yalan söylüyorlar.
"15 günde çözülecek, merak etmeyin" deyip 285 gündür Risale-i Nur’ların basımını bilfiil engelleyenler, bu engellemeye alkış tutanlar bir özür dileyecek mi? Bu yasağın hesabını kim verecek?
Diyanet basım iznini 1 yıllığına ve 150 bin nüsha ile sınırlandırarak yayın evlerine veriyor. Yarın bir gün zahiren Risale-i Nur’ların yanında gözüken AKP hükümeti gittiği zaman ne olacak? Devletler kalıcıdır, hükümetler geçici ve gidicidir. Veyahut Diyanet İşleri Başkanlığı keyfî bir karar alıp hiçbir yayınevine basım izni vermediğinde bu vebali taşıyabilecek misiniz?
Bir sözüm de Yeni Asya’nın yapılan bu haksızlığa karşı merdane duruşunu “Rantınız elden gitti diye böyle yapıyorsunuz” diyenlere ve suizanda sınır tanımayanlara… Sizin anlayışınıza göre yayın hakkını alan 6 yayınevi rant elde etmiş olmuyor mu? Yeni Asya Neşriyat basınca rant oluyor da, diğer yayınevleri basınca rant olmuyor öyle mi? Heyhat, şaşarım sizin aklınıza! Risale-i Nur’ları basmak ne zamanda beri rant haline geldi? Bu çirkin iftira hiç mi titretmiyor vicdanlarınızı?
El insaf, vel izan!
Risale-i Nur’a uygulanmaya çalışılan bu istibdadı, “himaye” ambalajıyla sunulan tekelleştirmeyi reddediyoruz. 45 senedir Risale-i Nur’un naşir-i efkârı olan, bu duruşunun bedelini kapatma ve hapis cezalarıyla ödeyen bu gazeteye ve cemaate atılan, had ve sınır tanımayan iftira ve ithamları, çamur atmaları da âdil-i mutlak olan Cenâb-ı Allah’a havale ediyoruz. Siyasetin pis elinin Nur Talebeleri arasında nifak tohumları saçmasını ve Risale-i Nur’u tekeli altına almasını da sevinilecek bir durum telâkki etmiyoruz.
Risale-i Nur sahipsiz değildir, himaye-yi İlâhiye altındadır, kendini müdafaa ve muhafaza eder.
Ümitvarız, inşallah da edecektir!