Yöneticilerimizin araba sevdası herkesin malûmu. Her yıl vatandaşın cebinden toplanan vergilerin azımsanmayacak bir kısmı, kendi reylerimizle başımıza yönetici olarak seçtiğimiz/atadığımız kişilerin “araba sevdası”na kurban ediliyor.
Yüksek hacimli motorlara sahip, benzini tabiri caizse içen, son model lüks makam arabalarına binerek Türkiye’nin itibarını yücelttiklerini ve koruduklarını sanıyorlar. Yani bu anlayışa göre ortalama bir arabaya binmek yakışık almıyor. Burada kast ettiğim yalnızca siyasetçiler değil, kamuda çalışan hemen her yönetici bu “gösteriş” hastalığına düçar olmuş vaziyette. Artık müftülüklerde de lüks jipler göze çarpıyor. Varın gerisini siz hesap edin.
Heyhat… Bindiğimiz araba yabancı marka. Bilimde yokuz, teknolojide yokuz, sanayide yokuz, sporda yokuz. İhracat aylardır düşüşte. Seçim dönemi ülkemizde güvenlik sıkıntısı yaşandı. Yabancı ülkeler “can güvenliğiniz için Türkiye’nin iç bölgelerine gitmeyin” diye vatandaşlarını uyardı. Eğitim sistemi, erozyona uğrayan toplumsal ahlâk, yolsuzluk, usulsüzlük, adam kayırma, ihalecilik vs. moral bozmamak adına daha fazla uzatmak istemiyorum. İtibarımız pek iyi değil diyeyim, siz anlayın.
Yöneticilerimiz bütün bunlara rağmen “itibardan tasarruf olmaz” diyerek ve itibarı makam aracına binmekte arıyor. Ne diyelim... Osmanlı da gerileme döneminde Avrupa ülkelerden borç para alarak Dolmabahçe sarayını yaptırmıştı. Ders almasını bilmezsek tarih tekerrür eder, bizde hatırlatması.
HER GELEN BİR DERS VERDİ
Önce Katolik Hıristiyanların ruhanî lideri Papa çıkageldi, Renault Symbol marka mütevazı arabasıyla. Türkiye seyahati boyunca yaklaşık 30 bin liralık bu aracı kullanan Papa, o dönem gündemimizi bir hayli meşgul etmişti. Aynı Papa İtalya’ya döndüğünde, Roma’daki bir gözlükçüde camlarını değiştirdiği gözlüğün çerçevesini “fazla para harcamak istemediği” için değiştirmeyecekti. Elin papası uzaklardan gelip bize, dünya malına tamah etmeme, alçak gönüllü yaşama ve tasarruf dersi verdi.
*
Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö, Türkiye’ye özel uçakla değil, tarifeli uçakla geldi. Yani dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alan Finlandiya’nın Cumhurbaşkanı, bir yolcu uçağına binerek diplomatik ziyaretini gerçekleştirdi. Şunu da eklemek isterim, Finlandiya’da kişi başına düşen yıllık gelir 42,159 dolar. Bu rakam Türkiye’de ne kadar tahmin edin: yalnızca 9,290 dolar. Ben ülkemin itibarının böyle rakamlarla üzerinden yükselmesini tercih ederdim.
*
Ve Jose Mujica… Uruguay’ın eski başkanı, aynı zamanda dünyanın en fakir başkanı olma sıfatına da haiz. Maaşının büyük kısmını fakir fukaraya bağışlayan ve devlet konutu yerine kendi çiftliğinde yaşayan başkanın hikâyesini illa ki duymuşsunuzdur. “Halkın büyük çoğunluğu gibi yaşamaya alıştığını” ifade eden Mujica, Üstad Bediüzzaman’ın “Sevad-ı azama ittiba edilmeli” sözünü bize hatırlatıyor ve aslında bu sözün gereğini farkında olmadan yerine getiriyor. Ve yine Üstad’ın yapmış olduğu “Bir kâfirin bütün sıfatları kâfir olmak gerekmez” tesbiti gereği, Müslüman olmamasına rağmen Müslümanca bir sıfatı yerine getirip hayat tarzıyla dünyanın takdirini kazanıyor. Allah hidayet nasip eder inşallah.
*
Biliyorum, nasılsak öyle yönetiliyoruz. Alttaki neyse, üstteki de öyle oluyor. Fakat bu devran değişmeli. Müslümanlar lüks araçlardan inmeli, kafalarını lüks konutlarından dışarı çıkarmalı. Gözümüzü bürüyen para kazanma hırsı, mal, mülk, makam, mevki aşkı son bulmalı. Dünya malının dünyada kalacağı hakikatini tam idrak edip ehemmiyet vermemeyi, “pencerelerden seyredip içlerine girmemeyi” öğrenmeliyiz. İşte o zaman belki yatağı bazen bir kilim parçası, bazen içi hurma lifi dolu bir deri olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e (asm) layık bir ümmet olmayı başarmış oluruz.
*
Bütün bu saydığımız örnekler için “Hepsi şov ve gösteriş amaçlı. Kameralara oynuyorlar” diyenler olabilir.
Cevaben şunu deriz: Dediğinizde haklı olduğunu farz edelim, bizim yöneticilerimiz neden kameralara oynamıyor? Şov amaçlı dahi olsa neden lüks makam araçlarından aşağıya inip halkın arasına karışmıyorlar? En azından halkı tatmin etmek için dahi olsa arada böyle hareketler yapsalar ya…