Son günlerdeki tartışmaları görünce, Üstad Bediüzzaman’ın “Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır” sözünün ne kadar veciz olduğunu bir kez daha idrak ettim.
Çok değil, dershaneleri kapatma meselesi ve 17-25 Aralık operasyonları patlamadan önce AKP’nin tavrı ne kadar da farklıydı, değil mi? Meselâ dönemin başbakanı Türk okullarını methediyor, olimpiyatlarda konuşma yapıyor, ‘dön’ çağrısı yapıp “Bu sıla hasreti artık bitmelidir, bitsin istiyoruz” diyordu. Başka bir siyasetçi ise TRT ekranlarında “Başbakanımız selâmlarını iletmemi istedi. Bizden bir emirleri olur mu, tavsiyeleri olur mu öğren dedi” diyordu. Dileyenler Youtube’da kısa bir aramayla bahsettiğimiz bütün bu konuşmaların bulunduğu videolara ulaşabilir.
Tabiî aynı şekilde şimdi dışlanan ekip de sohbet ortamlarında bizi boşa oy atmakla itham ediyor, başbakanın Kur’ân-ı Kerîm tilâvetini övüp böylesine dindar bir başbakanı eleştirmenin yanlış olduğunu söylüyorlardı. Bugün o tablolar mazide kaldı. Allah’a şükür, meşveretle karar verme sayesinde boynumuz bükülmemiş ve tıpkı 12 Eylül döneminde olduğu gibi meşverete riayet etmenin isabetli olduğu ispat edilmiştir. Bu bir nimettir, şükrünü eda etmeli.
Elhamdülillah, haza min fadli rabbi.
Varmak istediğim asıl mesele şu…Halen daha bir kısım Nur Talebeleri AKP’nin olumsuz dahi olsa her icraatini tevil edip hayra yormaya aşırı derecede ihtimam gösteriyor. Tarafgirliğin gözleri kör etmesi misali, Risale-i Nur’ların baştaki dindar hükümete güvenip devletin tekeli ve izni dahilinde basım ve dağıtımına “Elhamdülillah, Üstad’ın vasiyeti gerçekleşti” diyebiliyorlar. Halbuki Üstad’ın “Risale-i Nur’ları –yalnızca- Diyanet bassın” demediğini benden iyi bildiklerini düşünüyorum. Kaldı ki dün hizmetlerini öve öve bitiremedikleri grupların üstüne bugün çizik atan, en olmadık hakaretleri reva gören, ticarî faaliyetlerini engelleyen hükümetin yarın bir gün bunlara ve başkalarına da aynısını yapmayacağı ne malûm? Bu anlayışa sahip olanlara Risale-i Nur’ların basım iznini nasıl bu kadar rahatlıkla, sevinçle teslim edebiliyorsunuz?
Geldiğimiz nokta vahimdir. Seçim dönemlerinde yeni anayasa sözü verip 12 seneden beri devletin kodlarına işlemiş Kemalizmin son devresini uzatmaktan başka hiçbir adım atmayan, Kemalizmle hiçbir problemi olmayan bir hükümete Risale-i Nur’ların her türlü hakkı teslim edilmektedir. Bu hareketin kuzuyu kurda teslim etmekten farkı yoktur. Risale-i Nur’ların da kimsenin korumasına, kollamasına, himaye altına almasına ihtiyacı yoktur. Bugüne kadar tamamen Nur Talebelerinin eliyle gelen bu hizmet, devlete teslim edilecekse vay halimize.
Dün bu yollarda beraber yürüdükleri insanları bugün hain ilân edebilecek nitelikle bir yapıya teslim ettiğiniz Risale-i Nur’lar gün gelir de engellenirse, bunun vebalini taşıyabilecek misiniz? Zaman bir büyük müfessirdir, bekleyip göreceğiz.