Yeni Asya’nın 27 ve 28 Şubat tarihli manşetini hazırlarken İzmir 1 Nolu T tipi ceza infaz kurumundan gelen bir zarfın içinden çıkan 4 sayfalık mektuptan faydalandık.
Bir tutukludan gelen bu mektup, Kastamonu Lâhikası’nda yer alan "Risale-i Nur Talebesinin vazifeleri bölümünü aklımda kaldığı kadarıyla yazarak mektubuma başlıyorum” satırlarıyla başlıyordu. Lâhikalardaki bu kısmı ezbere yazıyordu, çünkü hapishanenin koğuş ve kütüphanesindeki Risale-i Nur eserlerine el konulmuştu.
Eserler hiçbir makul gerekçe gösterilmeden koğuşlardan toplatıldığı zaman Risale-i Nur’ların kıymet ve ehemmiyetini idrak eden ve etmeye çalışan her Nur Talebesi gibi bu uygulamaya dilekçe ile itirazda bulunmuştu. Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Eğitim Kurulu Başkanlığı’na yapılan itiraz 2016/125 nolu kararla reddedilmişti. Bu karara yapılan itirazın da Karşıyaka İnfaz Hâkimliği’nce reddedilmesinin ardından tutuklunun yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. Bu yüzden olsa gerek, mektubunun son kısmında “Konu ile ilgili benim elimden gelenler bu kadar olduğu için konuyu size haber verme ihtiyacı duydum ve bundan sonraki mesuliyetin size ait olduğunu düşünüyorum” cümlelerini kullanmıştı. Okuyup öğrendikten sonra bu mesuliyetin gereğini yerine getirmememiz kabul edilemezdi elbette.
Risale-i Nur’ların ilgili cezaevinden hangi tarihte toplatıldığını bilmiyoruz. Ancak Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Eğitim Kurulu Başkanlığı’na yapılan itiraz 16 Kasım 2016 tarihinde reddedilmiş. Ardından bir üst merci olan Karşıyaka İnfaz Hâkimliği de 25 Aralık 2016’da toplatılma kararını onaylamış. Yani nereden baksanız en az 3 aydır cezaevinde Risale-i Nur’lara el konulmuş.
Haberi yaptıktan sonra hükümetin bütün günahlarını setretmeyi kendine görev ittihaz eden Nurcu kardeşlerimizin içine büründüğü derin sessizlik akşam saatlerine doğru sona erdi. Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesi “başka bir tutuklunun” yaptığı itiraz üzerine Risale-i Nur eserlerinin tutukluya geri verilmesini kararlaştırmıştı. Elbette herkes gibi bu karardan biz de memnuniyet duyduk. Anadolu Ajansı’nın bu haberi yapması, AKP’li vekil Said Yüce’nin bu haberi “İnsanlığa Kur’an eczahanesinden reçete Risale-i Nur’lar için FETÖ’nün tahrikçilerine rağmen, mahkemeden güzel cevap” diye paylaşması da tesadüf değildi elbette. Belli ki birileri devreye girmiş, Anadolu Ajansı’na bu haberi yaptırmıştı. İyi de oldu. Aralarında Habertürk, CNN Türk ve Hürriyet gibi gazetelerin de bulunduğu birçok AA abonesi haberi paylaştı, insanların haber akışında Risale-i Nur’un adı biraz daha yer almış oldu.
Bütün bunları neden mi anlattım? Evvelâ bu hastalıklı zihniyeti iyice görüp tanımanızı istiyorum. 3 aydan uzun bir süredir cezaevinde Risale-i Nur’ların yasak olduğunu haberleştirdiğiniz zaman FETÖ’nün tahrikçisi ve hükümet aleyhinde algı operasyonu yaptığınızı düşünen bu kişilere söylenecek hiçbir söz yok. Hükümete hiçbir şekilde toz kondurmamayı kendine görev edindiğiniz zaman Risale-i Nur’lara halel geldiğinde dahi üstün bir tevil yeteneğine kavuşuyorsunuz. “Kripto FETÖ’cüler yapmıştır” diyerek her işin içinden sıyrılabilirsiniz. Ancak söz konusu olan Risale-i Nur’lar! Diyanet eliyle, yani devlet tarafından basılan Risale-i Nur’ların diğer yandan yine devlet eliyle yasaklanmasına susmanız zaten kabul edilemez. Ama hadi sustunuz, bunu mesele edinenlere niye iftira ediyorsunuz?
Yine de amacımızın üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğunu öne süren bu kardeşlere soralım: Bize bu tutukludan mektup gelmeseydi, muhtemel ki bizim de Risale-i Nur yasağından haberimiz olmayacaktı. Memleketin dört bir yanındaki hapishanelerde münferit dahi olsa bu gibi hukuksuz kararların alındığını biz öğrendik, siz bilginizden ne kadar eminsiniz?
Dahası böyle bir kararın alındığından 3 aydır haberiniz yokken, meseleyi gündeme getirmesinden dolayı Yeni Asya’ya teşekkür etmeniz gerekirken, hakaretler yağdırmanızı neyle izah edeceğiz? İnsaf, izan!