Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın finansal tedbirler paketindeki maddeleri açıklamasıyla, dolar bir gecede aylar sonra düşüşe geçip 18,5 TL seviyesinden 12.5 seviyesine indi.
Bir önceki yazımızda, dolardaki son yükselişlerin sun’î ve spekülatif olduğunu, Merkez Bankası’nın cüz’î sayılabilecek miktardaki döviz taleplerini bile karşılayamamasının, doların engelsiz bir şekilde yükselmesine yol açtığını yazmıştık.
Erdoğan, Ekonomik Ohal söylentileri altında yaptığı toplantı sonrası, sabit kur rejimine dönmek gibi bir niyetlerinin olmadığını açıkladı, fakat faizcilere de bir bakıma istediğini verdi. “Şayet mevduat faizi ile döviz artışı arasındaki fark, döviz lehineyse, döviz ile mevduat faizi arasındaki fark kadar tutar, TL mevduat sahibine ödenecektir.” şeklinde bir düzenlemeye gidildiğini bildirdi. Bu açıklamayla birlikte usd döviz kuru, 12-14 TL bandına hızla gelmeye başladı.
Faizin bir ekonomide kötülüklerin anası olduğunu bilir ve inanırız. Faizi arttırırsınız dolar biraz durur gibi olur, sonra dolar yeniden çıkmaya başlar yine faizi arttırırsınız, bir süre sonra dolar yeniden yükselmeye başlar yeniden faiz arttırırsınız. Fakat kontrol altına alınamayan döviz artışının da yüksek faiz gibi enflasyona yol açıp, ekonomiyi tahrip ettiği yadsınamaz bir gerçek.
Erdoğan’ın döviz ile faiz farkının eşitleneceğini bildirmesi, faiz cephesinde de memnuniyetle karşılandı ve döviz aşağı yönlü süzüldü. Fakat bu iki yönü keser bıçak durumu. Adeta bir Rus ruleti. Büyük bir kumar.
Başta devlet harcamaları olmak üzere, milleti sıkboğaz etmeden millî harcamalar kontrol altına alınamayıp dolar 14 tl’den meselâ 28 tl’ye çıkacak olursa, devlet ‘yüzde 100 - yüzde 20 = % 80 farkı ben karşılayacağım’ diyor. Böyle olursa bu faizciliğin kralı olur. Yani Erdoğan ateşi söndürmedi yalnızca üzerini külledi, başka bir deyişle sorunu ortadan kaldırmadı, yalnızca erteledi. Bu manada önceki günlerde Ekonomi Bakanı’nın “Bitersek hep beraber biteceğiz, kazanırsak hep beraber kazanacağız” sözünün hangi amaçla söylenmiş olduğu da belli oldu. Gerekli tedbirler alınmazsa çok değil bir yıl sonra, bu sefer hiper faiz, yüksek döviz sarmalında bulabiliriz kendimizi. Ülke yüksek faiz yüksek dolar, yüksek enflasyon girdabına girerse bu durum aynı zamanda Erdoğan’ın siyasî hayatının sonu anlamına gelir.
Batı dünyasının ve faiz lobilerinin aslında en fazla arzu ettikleri şey, yükselmeyen döviz ve yüksek faizdir. Adamlar gelip; meselâ 10 tl’den dolar bozup; bir sene % 40 faize yatırıp, bir sene sonra aldıkları 14 TL’yi yine 10 TL’den bozup % 40 kâr etmek isterler. Dolar 10 TL’den 14 TL’ye yükselirse, alacakları % 40 faiz bir getiri getirmez. Türkiye, cep telefonu, TV, otomobil, araç gereç gibi onca teknolojik üründe net ithalatçıdır. Böyle bir pazarın kaybedilmesini hiçbir gelişmiş ekonomi istemez.
Erdoğan, dövizdeki sert yükselişlerin “dış güçler” kaynaklı olmadığını, yaşanmakta olan darboğazın “iç kaynaklı” olduğunu anlayabilmeli. Yaşanmakta olan yolsuzluk ekonomisinin, gereksiz yapılan fuzulî yatırımların, dövize endeksli yolcu garantili yapılan otoyolların, havaalanlarının, köprülerin milletin canına okuduğunu, üreticinin önünü kapayan ithalatın önünü açan, dış ikameciliğin ekonominin canına ot tıkadığını artık görmeli.
Madem Erdoğan üretimi arttırıp, ithalatı kısacağız diyor. Hiçbirşey yapmayıp yalnızca kimsenin yanına yaklaşamaz olduğu tonu 8.000-14.000 TL bandına yürüyen tarım gübrelerini sübvanse etsin ki köylü, çiftçi yeniden toprağına dönsün.