"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Av. Mustafa Özbek: Fikir ve ifade hürriyetini kullanmak suç değildir

M. Said ZEKİ
07 Kasım 2024, Perşembe 02:15
Röportaj: M.Said ZEKİ

Mustafa bey hoşgeldiniz. Yoğun koşuşturma arasında bize vakit vakit ayırdığınız için teşekkür ediyorum. “Hukukçu olmak zor, fakat hakkıyla yapılırsa şerefli bir meslek. Adalet için koşuşturmak kolay değil.” deniyor. Uygulamanın içinden birisi olarak, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Adalet ayrım gözetmeksizin her rengi kuşatır, kucaklar. Hukuk nezdinde herkes eşittir. Temel hak ve hürriyetlerden istifade etmek için insan olmak kâfidir.

Demokratik toplumlarda; adalet, hürriyet ve meşveret insanların duygu ve düşüncelerini ifade etmesine, kabiliyetlerinin gelişmesine fırsat verir, insanın kendisini değerli hissetmesini sağlar.

O zaman adalet sadece hukukçuların değil, bütün insanların meselesi diyebiliriz.

Elbette. Adalet, sadece Adliyelerde çalışanların, hâkim, savcı ve avukatların meselesi değil; her insanın vazifesidir. Her insanın, her Müslümanın sahip çıkması, ayakta tutması gereken insanî bir değer. Kur’ân’ın dört esasından biri.

Evet, ideal olan bu. Ancak uygulamada çok hata ve yanlışlıklar olabiliyor.

Her şeyde olduğu gibi, adalet de suistimal edilebilir. Yanlış uygulanıyor diye, adaletten vazgeçmek mümkün değildir. Bir süreliğine kullanılacak bir değer değildir. Allah “adaletli olun”  ve suistimal etmeyelim diye de “Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten ayrılmaya sevk etmesin.” diye emrediyor. 

“Adalet bir gün herkese lâzım olur” sözünü nasıl anlamalıyız.

Biraz önce söylediğimiz gibi; Adalet duygusu insanî, imanî ve herkesin muhtaç olduğu bir değerdir. “Bir gün bana lâzım olur” diye savunulmaz. İnsanî bir değer olduğu için savunulur. Herkesin sahip çıkması gerekir. “Zulüm bana değmiyorsa bin yaşasın” denilmez. 

Her Cuma günü hutbede hatırlatılıyor: “Şüphesiz ki, Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder. Hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehyeder. Öğüt almanız adalete sahip çıkmanız için size böyle öğüt verir.” (Nahl Suresi: 90) diyor.

İster Allah’a inanın “inanç” deyin, ister inanmayın “karma” deyin, adaletin bir gün mutlaka yerine geleceği, kesindir ve işin sonunda, adaletsizlik yapanların geri dönülemez bir şekilde cezalarını bulduklarını tarih bize gösteriyor.

Adaletsizlik yapanlar, aslında kendi kötü sonunu hazırlamaktadır. “Zulüm ile abad olanın akıbeti berbat olur!” demiş Yunus Emre. Tarih, bu gerçeğin sayısız örnekleriyle doludur.

Haklısınız, insanlık tarihinde her dönemde adalet mücadelesi verilmiş, veriliyor. 

Mücadele kıyamete kadar devam edecek. Adaletin tecellisi için mücadele edenler, bedel ödeyenler olduğu gibi; adalet tecelli edecek diye ödü kopanlar da var. 

Mustafa bey, izninizle Kâzım Güleçyüz’ün tutuklanması olayını sormak istiyorum. Siz süreci başından beri takip ediyorsunuz. Olay nasıl oldu, nasıl gelişti?

Evet maalesef hâlâ böyle hadiseler yaşanıyor Türkiye’de.

23 Ekim 2024  Çarşamba günü sabah erken bir vakitte  Kâzım Beyin eşi aradı. Evlerine çok sayıda emniyet görevlilerinin geldiğini, evde arama yaptıklarını ve Kâzım beyi gözaltına aldıklarını söyledi. Biz de İstanbul Terörle Mücadele Müdürlüğüne gittik. Ancak öğle vaktinde Kâzım Beyle görüşebildik. İfadesi alındı ve aynı gün Adliyeye sevk edileceğini öğrendik.

Oysa “ifade hürriyeti; insanların görüş, kanaat, düşünce ve taleplerini başlarına kötü bir şey gelmesi korkusu taşımadan serbestçe ifade edebilmeleridir” diye tarif ediliyor, değil mi? 

Evet; kaldı ki hukukta sanığın ölmesiyle dava düşer. Olay artık ‘Mahkeme-i Kübra’ya havale edilmiştir. Olayın insanî boyutu devreye girer. 

Bildiğimiz kadarıyla tutuklama bir cezalandırma aracı değil, sadece şartları oluştuğunda alınan bir tedbir. Tutuklama kararının gerekçesi ne gösterildi?

”Kaçma şüphesi”. Trajik ama gerçek. Biz de 24 saat geçmeden tutuklamaya itiraz ettik.

Nasıl bir karar verildi?

Şu ana kadar (röportajın yapıldığı zaman) henüz itirazımız konusunda bir karar tarafımıza bildirilmiş değil. 

Bu arada sosyal medyada gözaltı ile servis edilen görüntüler, Kâzım beyin gözaltına alınış görüntüleri değildir, arşiv görüntüleridir. Kamuoyuna kasıtlı bir şekilde servis edildiğini düşünüyoruz.

Demokratik bir hukuk devletinde bir mesaj sebebiyle tutuklama mümkün mü sizce?

Her insanın ifade hürriyeti vardır. Bu husus şimdilerde çokça tartışılan Anayasamızda ve Uluslararası Sözleşmelerde açıkça vurgulanmıştır.

Anayasa’nın 26. Maddesi’ne göre:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”

BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 18. Maddesi’nde, “Herkesin düşünce, vicdan ve din hürriyeti hakkı” düzenlenirken; Madde 19’da ise “Herkes, kimsenin müdahalesi olmaksızın istediği düşünceye sahip olma hakkına sahiptir” denilerek “hiç kimsenin kanaatleri için rahatsız edilemeyeceği” vurgulanmıştır.

Hak ve hürriyetlere konjonktürel olarak yaklaşım mümkün mü? Yani şartlara göre “bazı zaman kullanabilir, bazı zaman askıya alabiliriz” denebilir mi?

Hak ve hürriyetler iç içe geçmiş halde yaşarlar. Bir hakkı tanırsanız diğer haklar da yavaş yavaş belirir. Bir hakkı ihlal ederseniz, diğer haklar da yavaş yavaş geriler. Bu fertlerin kendi hak ve hürriyetlerine sahip çıkma şuuru ile yakından ilgilidir.

İfade hürriyeti, aynı zamanda bir kavşak niteliğindedir. Bir ülkede yeterli seviyede ifade hürriyeti varsa, orada diğer hak ve özgürlüklerin de -basın, din ve vicdan, toplantı ve gösteri, siyasî haklar vs- mevcut bulunduğuna bir işarettir.

Gazetecilerin, aydınların, düşünürlerin fikirleri, ifadeleri, haber ve yazıları için gözaltına alınmaları, hapsedilmeleri ülkemizde neredeyse “vaka-i adiye”den sayılıyor sanki.

Hak ve hürriyetleri düzenleyen hukukî belgelerdeki hükümler çok naif gözükse de; olması gereken bu hürriyetlere sahip çıkılması, korkusuzca kullanılmasıdır.

Çünkü fikirler, iktidarın siyasî söylemiyle, zorla, mahkemeyle, hapisle susturulamaz, etkisizleştirilemez. Fikirlere karşı baskı ve şiddetle mücadele imkânsızdır. Tarih buna şahittir.

Bir fikir doğru veya yanlış olabilir. Her doğru bir yanlışı, her yanlış bir doğruyu barındırabilir. Fikre karşı ancak fikirle mücadele edilir, edilmelidir.

“Sadece hoşumuza giden fikirler için değil, hoşumuza gitmeyen, sarsıcı, şok edici, rahatsız edici olsa bile fikir hürriyeti kapsamında değelendirilmesi” yönünde çok sayıda AİHM kararları var. 

Mustafa bey izninizle biraz özel bir soru sormak istiyorum. Bazıları “Böyle hassas bir ortamda, temsil konumunda olan birisi böyle bir mesaj yazmasa iyi olurdu” diyor. Ne dersiniz?

Duruma hissî ya da konjonktürel bakış açısından ziyade, hukukî bir bakış açısından bakarak değerlendirmekte fayda var.

Konuyu hukukçu dostlarla da müzakere ettik. Bir şeyin doğruluğu veya yanlışlığı ayrıdır, onun hukukî olarak sorumluluk gerektirip gerektirmediği ayrıdır. Güleçyüz’ün başsağlığı dilemesini yanlış görmek; bu yanlışlık başka bir yanlışlığı, hukukî olarak yanlış bir değerlendirmeyi gerektirmez. Kaldı ki tüm mesajı dikkate aldığınızda ve bağlamından koparmadığınızda, söz konusu mesajın anlamının çok daha farklı olduğu görülecektir.

Hukuk, delile bakar, duygusallığa, hamasete ve siyasî tercihlere göre karar veremez. Güncelin etkisinde kalan bir hukuk anlayışı, hukukî değil, siyasîdir. Güncel siyaset farklı olsa da, hukuk ilkesel olmayı gerektirir.

Şu aşamada yapılması gereken nedir sizce?

Süreci takip ediyoruz. Adalet er geç tecelli edecek. Yapılması gereken hak ve hürriyetlere sahip çıkmak. Hukuksuzluklara karşı hukukun içinde kalarak müspet hareketle mücadele etmek. Kavlî ve fiilî duâya devam etmek.

İnanıyoruz ki; siyaset ve dış tesirler yargıya müdahale etmezse, kendi hâline, tabiî işleyişine bırakılırsa yargı kendini çabuk toparlar.

Mustafa bey yoğun mesainiz içinde bize vakit ayırdığınız için tekrar teşekkür ediyorum.

Okunma Sayısı: 1570
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Semanur Tunoğlu

    7.11.2024 13:36:33

    Gülene rahmet de dilemesin bir zahmet. Fetullahçıları korumak, avukatlığını yapmak bize mi düştü. Kaçmasalarmış. Davası hak olan bir cemaat lideri Amerika ya kaçar mı? O adama cemaat lideri denmez yabancı servislerle iş tutan politik bir şahsiyet denir.

  • Arda Yıldız

    7.11.2024 13:33:47

    Kazım abinin bir tivit için tutuklanması adaletsizliktir. Ve serbest kalması için gayret göstermek gerekir. Ancak Kazım abinin attığı tivit cemaatin görüşü de değildir. Biz öyle düşünmüyoruz. Kazım abi kafasına esen şekilde tivit atacaksa bir cemaati temsil eden gazetede baş yazarlık yapmayı bırakmalıdır. Ya da cemaatimizin hassasiyetlerine göre temsil etmelidir. Umarım derhal serbest bırakılır.

  • Hüsniye

    7.11.2024 12:54:16

    Hak ve adalet birilerin tasallutu altında olsa bile bir gün mutlaka yolunu bulacaktır.

  • Said

    7.11.2024 12:30:10

    Kazım Bey o tweeti atmayacaktı. Bize dost olmayan, Risale-i Nuru sadeleştirip ihanet eden, sorular çalarak onca kişinin mağdur olmasına sebep olan, milyonlarca insanın cemaatlerden soğumasına neden olan, 15 temmuz darbe girişiminde parmağı olan, zamanında Yeni Asya gazetemizi hor görüp küçümseyen, abone sayımızla dalga geçen, cemaatimize yüzde 1lik gözüyle bakan ve Kutlular ağabeyimiz vefat ettiği zaman taziye mesajı yayımlamayan malum örgütün başına rahmet dinlenmez. Bu adamlar hâlâ pişman olmuş değilken tövbe ve nedamet etmiş değilken bunların başına rahmet dilemek bize mi kaldı? Ellerine eski güç geçtiklerinde zannediyor musunuz ki bize dost olacak ve minnet duyacaklar? Asla minnet duymaz vefalı olmazlar. Bu sebeple Kazım Beyin tweet atıp, Yeni Asya camiasını zan altında bırakması çok büyük bir yanlış ve vebal altına girmektir. Yeni Asya camiasına Fetöcü gözüyle bakılıyorsa sebebi Kazım Beydir. Attığı tweetin Hukukî olarak suç olmaması yaptığının savunulması anlamına da gelmez!

  • Hamide

    7.11.2024 09:33:08

    Allah razı olsun

  • Hüseyin İlhan

    7.11.2024 07:30:14

    Hayatımızda nice acı,ızdıraplar yaşatsalarda müslüman olan birine mevtinde rahmet dilemek bir insaniyetin gereği olarak telakki edilmelidir. Yarım asra yakın zamandır bazen günde onlarca ailenin yüreğine kor düşüren,ana rahmindeki cenin dahil,yaşlı piri fanileri,masumları katleden cani,katil ve terörist başına 'umut hakkı,diyerek af,TBMM gibi milletin mabeyninde söz hakkı vermeyi teklif edecek kadar hak,hukuk,adalet ve iz'an,vicdan ile insanlıktan nasipsiz,28 Şubat zalimi,müslüman düşmanı,İsrailiyat artıklarının sözleri,zalimlikleri neden suç olarak düşünülmez ve yüce divana sevkedilmez. Demek ki kurt içimize girmiş,kuzu postunda dini hayatı,milli birlik ve beraberliği ha bire yıkmak için verilen görevi yerine getiren,hıyanetliklerini hes salise gösterenlere karşı teyakkuz olmak gerekir.

  • Ahmet YILDIRIM

    7.11.2024 07:28:37

    Teşekkürler Mustafa bey. Yeni Asya GAZETEM geçmişinde kim haksızlığa uğramış ise kim olduğuna bakmadan savunmuştur. Refah partisi nin, AKP nin kapatılması için açılan davalar karşısında durmuş ve partileri vatandaş kurmuş vatandaş kapatır diye karşı çıkmıştır. Bugün Kâzım GÜLEÇYÜZ'E sahip çıkmayanlar yarın kendi başlarına bir iş geldiği zaman onlara da sahip çıkılmayacağını bilmesi lazım. Bana bir şey olmaz demeye gelmez. Diyenler şöyle tarihe bir baksınlar. Çalma elin kapısını. Çalarlar kapını.

  • Ömer

    7.11.2024 07:17:13

    Zalimler için yaşasın cehennem.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı