Yuvuz Sultan Selim’in en büyük ideali olan “İttihad-ı İslâm”ı tesis yönündeki gayretli seferleri kısa aralıklarla devam ediyordu. Çaldıran ve Mercidabık Zaferinden sonra, sıra Ridaniye, Halep, Filistin, Sînâ, Kahire ve Hicaz taraflarına gelmişti.
İşte, “Geçilmesi-aşılması çok zor” denilen Sînâ Çölü’nü ordusuyla birlikte takriben beş günde geçen Sultan Selim, 22 Ocak 1517'de Kahire yakınlarındaki Ridaniye mevkiine vardı. Ve, o gün orada Mısır Sultanı Tumanbay'ın kuvvetleriyle karşı karşıya geldi.
Gün boyu hayli çetin geçen muharebe, nihayet tâ iki bin kilometre uzaktan gelen Osmanlı ordusunun zaferiyle sonuçlandı.
Dünya harp tarihine önemle geçen bu zaferin yanı sıra, koca Osmanlı ordusunun o günlerin şartlarında Sînâ Çölünden büyük bir maharetle geçmesi, ayrıca takdir kazandı.
Şimdi, Sultan Selim’in ve Ordu-yu Hümâyûn’un bu muazzam seferine dair diğer bazı bilgilerin takdimine geçelim.

* * *
Şah İsmail'in kesin mağlubiyeti ve İran'a kaçmasıyla neticelenen Çaldıran Savaşı (Ağustos 1514) sonrasında İstanbul'a dönen Sultan Selim, bölgedeki gelişmeleri daha bir dikkat ile takip etmeye başladı. Gelen istihbarî bilgilere göre, Şah İsmail'in Mısır'daki Kölemenlerle temasa geçtiği ve Osmanlı'ya karşı Sultan Kansu Gavri'den yardım istediği ve işbirliği yapma talebinde bulunduğu şeklindeydi. Gerçeğin bu merkezde olduğu, kısa süre sonra anlaşıldı, nitekim.
Bu sebeple, ikinci kez Şah İsmail'in üzerine giden Osmanlı, karşısında Kölemen ordusunu savaş nizamını almış vaziyette gördü.
Bunun üzerine, daha büyük bir kuvvetle harekete geçen Sultan Selim, önce Halep taraflarında karargâh kurmuş olan Kölemen ordusunun üzerine yürüdü. Burada Mercidabık (Dabıkçayırı) denilen yerde büyük bir muharebe yaşandı. Sultan Kansu Gavri'nin ölümüne de yol açan bu savaş, Osmanlı'nın zaferiyle neticelendi. (24 Ağustos 1516)
Başında Sultan Selim'in bulunduğu Osmanlı ordusu, ilerlemeye devam etti. Halep'ten sonra Şam'a girdi. Kısa süre içinde Suriye, Lübnan ve Filistin'in hemen tamamını aldı. Sultan ve ordusu Kudüs'ü de ziyaret ettikten sonra Gazze'ye gelip yerleşti. Burada Mısır üzerine yapılacak olan sefer hazırlıklarına başlandı.
Ortada görünen birinci ve en büyük engel, koca Sînâ Çölünün geçilmesiydi. Çöl susuz ve arazi engebeliydi. Vezir Hüseyin Paşa, ordunun bu çölü selâmetle geçebileceğine inanmadığını söyledi. Bu inat ve itikatsızlığı, onu idama kadar götürdü, ne yazık ki...
Sultan Selim, Ocak ayı ortalarında Kahire'ye doğru on binlerce kişilik ordusu ve yüzlerce parçadan müteşekkil toplarıyla Sînâ Çölünde ilerlemeye başladı. Ordunun sıcaktan ve susuzluktan kırılması beklenirken, İlâhî inayet eseri, aynı günlerde bolca yağmur yağdı. Bu sâyede, hem susuz kalınmadı, hem de kumu sertleşen çölde rahat ilerleme imkânı doğdu.
Kölemen Sultanı Tumanbay, Kahire yakınlarındaki Ridaniye mevkiinde ordusunu harp nizamına sokmuş, topların yönünü Sînâ Çölüne doğru sabitlemişti. Ne var ki, Sultan Selim'in 21/22 Ocak gecesi El-Mukaddam Dağı'nın etrafını dolaşarak Güney istikametinden saldırıya geçmesi, Tumanbay'ı şaşkına çevirdi ve onun savaş plânını suya düşürmüş oldu.
Muharebe seyrinin kendi aleyhine döndüğünü fark eden Tumanbay, son bir hamle ile Osmanlı padişahının otağı zannettiği Sadrâzam'ın çadırına doğru hücûma geçti. Sadrâzam Sinan Paşa bu esnada şehit düştü.
Neticede, Mısır Sultan Tumanbay savaşı adım adım kaybetti. Bir ara kaçarak kurtulmaya çalıştıysa da, yakalandı ve idam edildi. Fetvâ gerekçesi olarak da şu hususlar gösterildi: Şiî Safevilerle Osmanlı aleyhinde işbirliği yapmak, sulh için gelen elçiyi katletmek ve Müslüman kanının dökülmesine sebebiyet vermek.
Hilafetin Osmanlı'ya geçmesi, bu hadiseden sonra kesinleşmiş oldu. Halife-Sultan Yavuz Selim, idam ettirdiği Tumanbay'ın cenaze namazına da katıldı ve onu sultanlara lâyık bir merasimle ebediyete uğurladı.