"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risâlelerin Osmanlıca yazılması

M. Latif SALİHOĞLU
09 Ağustos 2024, Cuma
1928’deki “Harf İnkılâbı”ndan evvel birtakım hazırlık ve altyapı çalışmaları yapıldı. Bunlardan biri de Mustafa Kemal’in 9 Ağustos günü İstanbul Sarayburnu’nda yapmış olduğu geniş katılımlı çalışmadır.

Yerli ve yabancı basının dâvet edildiği bu plânlı çalışma, yakında başlatılacak olan “Latince İnkılâbı”nın habercisi mahiyetindeydi. Nitekim, öyle de oldu…

Aynı yılın sonlarına doğru Latince Alfabenin kabulünden bir sene kadar sonra, Osmanlıca, Farsça ve Arapça’nın da dahil olduğu “hatt-ı Kurân”a, bütün memleket sathında yasak getirildi: Kitap, dergi, gazete, tabela, ilân, kart-vizit, sokak levhaları, kapı numaraları dahil ne varsa tamamı yasaklandı ve yasağa uymayanlara karşı cezaî müeyyide uygulanmaya başladı.

*

Hatt-ı Kurân ile yazmanın, neşriyat yapmanın yasaklandığı tarihlerde, Üstad Bediüzzaman Barla’da sürgünde bulunuyordu. Aynı zamanda şiddetli tarassut ve gözetim altındaydı. Her hareketi takip ediliyordu. Kendi tabiriyle “esarette” idi ve “esir muamelesi” görüyordu. (Bkz: 8. Lemâ)

İşte, böylesine şiddetli baskı ve gözetim altında bulunmasına rağmen, o bir yolunu bulup bütün eserlerini Osmanlıca dediğimiz hatt-ı Kurân ile telif etti, kâtiplere yazdırdı, müstensihler vasıtasıyla çoğalttırdı ve yüz binlerce nüshanın Anadolu sathında “sırran tenevveret” düstûru ile neşrini sağlamış oldu.

Ona muarız olan ehl-i dünya, işin farkına varıp 1935’te dâvâ açıncaya kadar, yaklaşık 115 risâlenin telif ve neşir hizmeti tamamlanmış bulundu.

Bilvesile ifade edelim ki, o tarihten itibaren Üstad Bediüzzaman tarafından telif edilen risâlelerin, yapılan müdafaaların, yazılan mektup ve lâhikaların da tamamı yine hatt-ı Kurân ile vücuda getirildi.

Elyazması nüshalar böyle olduğu gibi, bilâhare İnebolu ve Isparta’da yapılan teksir nüshaların da ekseriyeti yine aynı şekilde Osmanlıca, yani hatt-ı Kurân ile gerçekleştirilmiş oldu.

1940’lı yılların ikinci yarısından sonra, Üstad Bediüzzaman, iman kurtarma hizmeti adına bazı risâlelerin Lâtince neşredilmesine de müsaade etmekle beraber, has talebelerine daima orijinal nüshalardan ders okutmuş ve onları hatt-ı Kurânı öğrenmeye teşvik etmiştir. Hatta, Ceylan Çalışkan gibi zeki bir kâtibi, hizmetkârı ve evlâd-ı maneviyesi durumunda olan talebesine bizzat kendisi Osmanlıca okuma ve yazmayı ders verip öğretmiştir.

*

Ani bir şekilde dili değiştirmek, hele hele bin yıllık yazıyı birden yasaklamak, bütün bir milleti bir nevi “alzheimer” illetine düçâr etmek demektir. Zira, koca bir milletin hafızası bu sûretle bir anda yok edilmiş oluyor. Dünya tarihinde böyle bir tahribatın ikinci bir örneği gösterilemez. Dünya milletlerinin evlatları, mazide yazılmış 300 yıllık, 500 yıllık eserleri, kitabeleri, arşiv belgelerini rahat bir şekilde inceleyip okuyabilirken, bizde durum tam bir fecaat.

Mütefekkir Cemil Meriç, Avrupaî inkılâplar adına dil-lisan-alfabe gibi temel değerlerimizin yıkılıp tarumar edilmesi karşısında, esaslı bir şekilde sadece Said Nursî’nin durabildiğini söyleyerek, onu bu yüksek celâdetini takdir ediyor. İhsan Işık’ın kendisiyle yapmış olduğu röportajın ilgili bölümü şöyledir: 

Suâl: “Tanzimat`tan (1839) beri bizde İslâm tefekkürünün büyük isimleri çıkmamıştır” diyorsunuz.

Cevap: Çıkmamıştır. Said Nursî var. Hürmete lâyık başka bir adam tanımıyorum. Ben, “Müslüman mütefekkir” deyince, celâdetiyle, cihadetiyle onu tanıdım, başka tanımadım. Hepsi “Pırt!” deyince kaçan, firar eden insanlar. Mehmet Akif de dahil…

Evet, Tanzimat`tan sonra büyük İslâm mütefekkiri yok. Olsaydı, zaten bu hale gelmezdik. Yani olsaydı, bir mücadele olurdu. Hiçbir mücadele olmadı: Giyin dediklerini giydik, atın dediklerini attık. Dili de mahvettik.

Bütün bu cinayetler olurken, herkes pustu, sindi. Tek sesini çıkaran Said Nursî oldu, o kadar. (Suffe Yıllığı 1982: 262)

*

En ağır şartlarda dahi bütün eserlerini Kurân hattı ile telif eden Üstad Bediüzzaman, 1935’teki Eskişehir Mahkemesi’nde, Latince’nin kabulünden ziyade, Kurân harflerine yasak getirilmesine şu sözlerle itiraz ediyor: “Lâtin harflerinin kabulü değil; belki, Kurân hurûfunun dersinin men’ine itiraz etmişim.”

Doğrusu, Risâle-i Nurların aynen yazıldığı şekliyle, yani tam orijinal haliyle okumak, insana bambaşka bir haz, feyiz ve halâvet veriyor.

Okunma Sayısı: 1407
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Said Yüksekdağ

    10.8.2024 00:05:53

    Risaleleri okuyan her Nur Talebesi hatt- Kur'an'ı öğrenmeli öğrenmeye gayret etmeli en azından niyetlenmelidir. Çünkü Risale-i Nurun en büyük hizmeti Kur'an'a olmuştur ve Kur'an hattının muhafaza etmeye çalışmıştır. Bu mesele önemli bir mesele zira nur talebeleri arasındaki ilk ihtilaflar ayrılıklar bu yüzden olmuştur.

  • Aziz Bor

    9.8.2024 17:29:23

    Kur'an harflerinin Türkçeye uyarlanmasıyla meydana getirilen ve yaklaşık bin yıllık yazı dilimiz olan Osmanlıcanın, Kur'an'ın semasından süzülen, Kur'an hizmeti için yazılan, Kur'an'ı tefsir eden ve içinde Kur'an'a ait kelimelerin çokça yer aldığı Risâle-i Nur'lar için Latin alfabesine ve sair yazı dillerine nazaran daha elverişli ve daha efdal bir yazı dili olduğu elbette şüphe götürmez. Bu işin detayları var. Naçizane yarım asırdır bu işe kafa yorduk. Maalesef , "birileri" sosyal medyada adeta Latinceyi neredeyse "KUTSAL" hale GETİRME ÇABALARI DA BEYHUDE.. Bir örnek : ALLAH (c.c.) lafzullah yerine" ELLAH" demeyenin cahilliğinden dem vuran "BİRİLERİ Kİ "nurculuğu da kimseye bırakmayan ) Osmanlıcayı zahmet edip öğrenseler di mesele kalmazdı. Konuya neşter vurduğu için Latif beye TEŞEKKÜRLER...

  • Mübarek

    9.8.2024 17:03:01

    Latin diliyle yazılanı okumaya vakit yok ki, arap harflerini ne zaman öğrenelim de okuyalım :(

  • Müjdat Bayar

    9.8.2024 04:42:39

    Allah nasip etti. Ben de yıllardır rika hattıyla okuyorum ve yazıyorum. Bambaşka bir hazzı var. Kelimelerin orijinalini bilince telaffuz hatası da olmuyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı