"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nizâm-ı Cedit denemesi

M. Latif SALİHOĞLU
24 Şubat 2014, Pazartesi
Tarihte Bugün

Osmanlı’da “Ni­zam-ı Ce­dît” as­ke­rî teş­ki­lâ­tı 24 Şubat 1793’te ku­rul­du.
Ye­ni­çe­ri­le­rin gi­di­şa­tın­dan ra­hat­sız o­lan Sultan I­I­I. Se­lim’in em­riy­le, ay­rı­ca Ba­tı tar­zın­da ta­lim ya­pan bir Ni­zam-ı Ce­dît Or­du­su teşkil edildi.
Ne var ki, Ye­ni­çe­ri­le­ri is­yan et­ti­ren bu ha­re­ket, ay­nı za­man­da pa­di­şa­hın da ha­ya­tı­na mal ol­du.
* * *
Nizam–ı Cedit, bir bakıma "Nizam–ı Devlet" hükmündeydi.
Dolayısıyla, Padişah III. Selim ve onun seçmiş olduğu devlet erkânı başta olmak üzere, vizyonu geniş aydınlar ile ufku açık ulema kesimi, Nizam–ı Cedit politikalarının başarıya ulaşmasını istiyor ve bu uğurda büyük gayret sarf ediyordu.
Buna mukabil, körüklenen fitne–fesat hareketi de dinmek, durmak bilmiyordu. Fitnenin kol gezdiği yerlerin başında ise, ne yazık ki gizli komitelerin içine sızdığı Yeniçeri Ocağı geliyordu.
1807 senesine gelindiğinde, Ocak, fokur fokur kaynamaya başlamıştı.
Nizam–ı Cedit Ordusunun merkezi, bugün hâlâ kullanılmakta olan Üsküdar'daki Selimiye Kışlasıydı.
* * *
Mazide büyük fetihlerde bulunan, muazzam zaferlere imza atan, savaş meydanlarında düşmanın korkulu rüyâsı olan Yeniçeri ordusu, 1800'lü yılların başı itibariyle, bir fecî âkıbete doğru adeta sürüklenir hâle gelmişti.
Beş asırlık ömre sahip bu şanlı Ocağın içinde çürüme, bozulma emareleri görünürken, hariçten de bozgunculuk ateşi alevlendirilmeye çalışılıyordu.
Kısaca, kendisi için bir yenilenme ihtiyacının artık zarurî hale geldiği Yeniçeri Ocağı, iç ve dış kaynaklı fitnelere alet olduğu için, yapılan bütün yenilikleri engellemeye çalışan muarız bir unsura dönüşmüş gibiydi.
Sultan III. Selim zamanındaki Yeniçeri Ocağının genel tablosuna bakıldığında, şu hususların bilhassa dikkat çektiğini görüyoruz:
* Askerler, sefere gitmede, savaşa katılmada eskisi kadar istekli görünmüyor. Katıldığı savaşlarda da, çoğu kez hezimet yaşanıyor.
* İstanbul'daki (merkezdeki) Yeniçeri Ağaları ticaretle, Anadolu ve Rumeli'de bulunanlar ise ziraatle meşgul olmayı tercih ediyor.
* Yeniçeri subayları, hariçten yapılan menfî telkinlerin tesiri altına giriyor. Başta İngiliz, Fransız ve Rus asıllı olmak üzere, İstanbul'daki yabancı sefirler (elçiler), Yeniçeri Ağalarından bazılarını etkileyerek Ocağın fitilini sinsice ateşliyor.
* Osmanlı Devleti, diplomatik yollarla hangi ülke ile bir yakınlaşma içine girse, bunu kıskanan başka ülkenin temsilcileri kendi menfaatleri doğrultusunda Yeniçeri askerlerini kışkırtmaya çalışıyor. Bunda da büyük ölçüde muvaffak olabiliyor.
* Yeni ve profesyonelce tâlime, büyük ve köklü düzenlemeye kendileri de tabi tutulan Yeniçeri Ocakları, kısa bir müddet sonra bu uygulamayı terk ediyor. Ardından, Nizam–ı Cedit talimlerine de karşı gelerek yapılan şu tarz propagandaların etkisi altına giriyor: "Yeni tâlim şekli, kâfirlerin tâlimine benziyor. Yeni kıyafetler de gâvurların libası gibi. Biz bunu kabul edemeyiz, zinhar buna razı olamayız!"

Kışkırtmalarla nizâm bozuldu

Çeşitli iç ve dış unsurların birleşmesiyle, Yeniçeri'den başlayan hoşnutsuzluk havası genele yayıldı ve önemli ölçüde taban buldu.
İsyan ve ihtilâl sesleri ayyuka çıktı. Nizam–ı Cedit'e karşı ayaklanan kalabalık çetenin başına ise, Kabakçı Mustafa isminde dengesiz bir adam bulup monte edildi.
Kabakçı'nın liderliğindeki isyan hareketine, Akka yenilgisini (Lübnan, 1799) bir türlü hazmedemeyen Fransızların İstanbul'daki sefiri Sebastiani de el altından destek sağlıyordu.
Ayrıca, Sadâret Kaymakamı makamında bulunan Selanikli Köse Musa da ikili oynuyordu. Bir yandan Padişah'ı ve ordu komutanlarını teskin edecek telkinlerde bulunuyor, bir yandan da âsileri tahrik edici bir tutum sergiliyordu.
İsyanın çığ gibi büyüdüğünü ve tehlikeli bir vaziyet aldığını fark eden Sultan III. Selim, yine Köse Musa'nın telkiniyle Nizam–ı Cedit ordusunu kaldırdığını bir fermânla ilân etti.
Buna rağmen durmayan, durmak bilmeyen âsiler, Topkapı Sarayına doğru yürüyüşe devam ettiler. Hükûmet merkezini basarak, yenilik taraftarı diye bildikleri devlet adamlarını katlettiler.
Ardından "Padişahı da istemezuuuk!" diye bağırmaya başladılar.
Bu vahim durum karşısında, yeni bir karar aşamasına geldiğini hisseden halim ve şefkatli padişah Sultan III. Selim, son çare olarak tahttan çekilmeye razı olduğunu  (29 Mayıs 1807) duyurdu. Bu kararının en mühim gerekçesi şuydu: Daha fazla kardeş kanı dökülmesin.
Velhasıl, 15 yıl önce çok büyük ümitlerle başlatılan Nizam–ı Cedit hareketi, kanlı, çok hazin ve çok derin bir kırılmayla son buldu.

KISA KISA (24 Şubat)

1369: Meş­hûr Müs­lü­man sey­yah Fas­lı İbn Bat­tû­ta’nın ve­fâ­tı.
Fas’tan Çin’e ka­dar ge­zip gör­dü­ğü yer­le­ri ken­di is­miy­le a­nı­lan se­ya­hat­nâ­me­sin­de ka­le­me al­dı. A­na­do­lu ve di­ğer Türk il­le­ri­ni de ge­zen İbn Bat­tû­ta’nın e­se­rin­de çok kuv­vet­li ve et­ki­le­yi­ci tas­vir­ler, yo­rum­lar yer al­mak­ta.
1918: Trab­zon’un kur­tu­lu­şu.
1925: Şeyh Sa­id’in başında göründüğü kıyâm ha­di­se­si ge­niş­le­di: Ayaklananlar, E­la­zığ ve çevresine hâ­kim du­ru­ma geç­ti.
1955: İslâm Birliğinin çekirdeği mânâsını taşıyan Bağ­dat Pak­tı’nın (Mer­ke­zî Ant­laş­ma Teş­ki­lâ­tı CEN­TO’nun) ku­ru­lu­şu.
Kurucu devletler şunlar: Irak, Türkiye, İran ve Pakistan. İntiltere de sonradan üyelik sıfatını kazandı.
1956’da, pakta iştirak etmesi beklenen Suriye’nin Türkiye sınırına boydan boya mayın döşendi. Ardından, Irak’ta, Türkiye’de, İran ve Pakistan’da hükümet darbeleri gerçekleştirildi. Pakta imza atan hemen bütün devlet adamları bir şekilde katl ve idam edildiler.
1959’da Bağ­dat Pak­tı’nın I­rak ta­ra­fın­dan fes­he­dil­me­siy­le, CEN­TO (İng.: Cen­tral Tre­aty Or­ga­ni­za­ti­on) teş­ki­lâ­tı İn­gil­te­re, Tür­ki­ye, İ­ran ve Pa­kis­tan a­ra­sın­da 1979’a ka­dar de­vam e­de­bil­di.
1983: Ka­pa­tı­lan MSP es­ki Ge­nel Baş­ka­nı Nec­met­tin Er­ba­kan, An­ka­ra Sı­kı­yö­ne­tim Ko­mu­tan­lı­ğı 1 nu­ma­ra­lı as­ke­rî mah­ke­me­sin­ce ‘la­ik­li­ğe ay­kı­rı dav­ra­nış­ta’ bu­lun­du­ğu ge­rek­çe­siy­le 4 yıl ha­pis ce­za­sı­na çarp­tı­rıl­dı.
1994: Tür­ki­ye, ilk kez “cep te­le­fo­nu”y­la ta­nış­mış oldu.

 

 

 

Okunma Sayısı: 7580
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • hamsi

    24.2.2014 12:44:00

    Sayın Salihoğlu tarihten de güzel yazıyorsun ama biz senden güncel yazılar bekliyoruz. selamlar...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı