Geçtiğimiz 2023 senesi, “Türkiye ve diğerleri” arasında yapılan Lozan Antlaşmasının (1923) 100. yılı idi. Bu vesile ile seri halinde yazılar yazdık. O yazılarda, ayrıca bir “Gizli Lozan görüşmeleri” olduğunu iddia ettik. Bunun bazı delillerini de gösterdik.
O yazılara herhangi bir tekzip gelmedi. Sadece Aydınlık gazetesi ve OdaTv gibi hüviyeti mâlum yayın kuruluşları rahatsızlıklarını belirtmekle yetindiler.
*
Yüz yıl içinde, Lozan ile ilgili isabetli-isabetsiz çok şeyler yazıldı, çizildi, söylendi… Ayrıca, ortaya yeni yeni bilgiler çıktı. O bilgilerden yeni rastladığımız bir misâlini yazının sonunda takdim edelim.
Şimdi, 24 Temmuz 1923’te taraflarca ilk imzaların atıldığı Lozan Antlaşmasının daha sonraki safhalarına kısaca bir nazar gezdirelim.
Belirtilen tarihte yapılan anlaşmayı önce delegasyon imzaladı. Ardından, ilgili tarafların Meclisine götürülüp orada imzalandı. Uluslararası hukuka göre, bir anlaşmanın meşrûiyeti ve yürürlüğe girebilmesi için, son imzaların devleti temsil makamındaki şahıslar tarafından da atılması gerekiyor.
Bizde ve İngiltere’de de durum aynen öyle oldu. Yalnız şu var ki, Türkiye’de Hilâfet kaldırılmayıncaya kadar, Lozan Antlaşmasını ne Mustafa Kemal imzaladı, ne İngiltere Kralı V. George. İkisi de “Hilâfetin olmadığı bir Türkiye” üzerinde mutabakata vardığı için, 3 Mart 1924 tarihini beklediler.
Peki, o tarihte Türkiye’de neler oldu? Kısaca ona da bakalım.
*
Osmanlı’dan sonraki yeni Türkiye’ye “devlet statüsü”nü kazandıran Lozan Antlaşmasının açık hükümleri, metinleri, hatta son anda kabul edilen “Mübadele Protokolü” gibi ek maddeleri az-çok biliniyor. Bunları çeşitli kaynaklardan bakıp görmek mümkün. Asıl kritik nokta, Lozan’da gizli görüşme ve anlaşmaların olup olmadığı hususudur. Hemen ifade edelim ki, Lozan’da kat’i sûrette gizli görüşmeler de yapıldı, gizli anlaşmalara da varıldı.
Esasen, bundan dolayıdır ki, Türkiye’de Lozan Antlaşmasının Meclis’te tasdik ettirilmesinden sonraki en büyük icraat 3 Mart 1924’te yapıldı. O tarih itibariyle, geçmişteki hemen bütün dinî, millî, irfanî bağların kesilip atılması cihetine gidildi.
İşte, bilhassa Batı dünyasını ve bizdeki Avrupa meftunlarını memnun eden o günkü icraatin özet halindeki dökümü:
1) Bin üç yüz yıllık Hilâfet-i İslâmiye, o tarihte lağvedilerek makam ve müessese itibariyle kapatıldı.
2) Medreseler kapatıldı. Böylelikle, dinî dersler veren 1300 yıllık o köklü müesseseler de tarihe karışmış oldu.
3) Şer’iye, Evkaf ve Erkân-ı Harp müesseseleri kapatıldı. Bunların yerine Diyanet Başkanlığı, Vakıflar İdaresi ve Genelkurmay Başkanlığı kuruldu.
4) Çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kânunu ile din ve fen ilminde “eğitim birliği”ne karar verildi. (Bu kararın fen ve felsefe kısmına uygulamada serbestlik getirilirken, din dersleri terk edildi.)
5) Osmanlı Hanedanına mensup istisnasız bütün fertler cebrî bir surette hudut haricine çıkartıldı. (Bkz: 1924 Zabıt Ceridesi, 7. Cilt, s. 69)
*
BÜ öğretim üyesi Prof. Sevtap Demirci, bizzat araştırma yaparak şunları anlatıyor:
Lozan Antlaşması ile ilgili henüz açılmayan belgeler var. Belgeler orada, kataloglara bakarak da varlığını fark ediyorsunuz; ama göremiyorsunuz. Kasten göstermiyorlar. Hep “2 sene sonra, 2 sene sonra” diye sizi oyalıyorlar.
Bu belgelerde, Türk heyeti içinde bulunan ajan, casus, köstebek olarak çalışan birilerinin olduğu anlaşılıyor. Evet, Türk delegasyonu içinde, karşı tarafa bilgi sızıyor. Bilgi sızdıran şahsın ismi İngiliz arşivlerinde var; fakat üstü çizilmiş-karalanmış; göremiyorsunuz. Belki bazı yakın akrabaları hayatta olabilir diye o kişinin ismini vermiyorlar.
Ayrıca, Ankara’da Meclis’te yapılan gizli celselerin tüm detayları dahi günü gününe Londra’daki ilgili masaya ulaştırılıyor.
Aynı ifadeleri, ayrıca Sevtap Hocanın sesinden dinlemek isteyenler, YouTube ve kısmen şu linkten takib edebilirler: https://x.com/latifbedesten/status/1814764895130275864