Ağustos 1995’te Barla’daki Çam Dağı’nın tepesindeyiz.
Orada kurduğumuz çadırda kalıyoruz. Bir gün, Sıddık Süleyman’ın öz yeğeni seksen küsur yaşındaki Hüseyin Bülbül Ağabey geldi. Gün boyu onunla sohbet ettik; son derece orijinal gördüğümüz hatıralarını dinleyip bir bir not ettik. İşte, nakletmiş olduğu o hatıralardan biri de “korku” duygusu ve meselesiyle ilgilidir. Bize bu meseleyi kısaca şöyle anlattı:
Üstad Bediüzzaman’ın Barla’ya sürgün olarak gönderildiği ilk senelerdi. 1930’lar civarı olmalı. Henüz 13-14 yaşlarındayım. Dayım Sıddık Süleyman, beni bazen Çam Dağı’na Hz. Üstad’ın yanına gönderirdi. “Git, ona biraz hizmet et” derdi.
Geldiğimde, Hz. Bediüzzaman’ın o vahşi dağlarda korkusuzca yaşadığını gördüm. Gece olsun, gündüz olsun, yılandan, canavardan, vahşi-yırtıcı hayvanlardan hiç korkmuyor. Etrafta hiç çekinmeden dolaşıyor. Derin vadiye bakan şu kupkuru katran ağacının üzerine çıkıp oturuyor, uzun uzun etrafı tefekkür ediyor. Tek başına gidiyor, bazen 2700 metre rakımlı Gelincik Dağı’nın tepesindeki kayalıklar üzerinde sabah namazı kıldığını buradan fark ediyorum. Sonra gidiyor, insana ürperti veren yüksek uçurumların tam da kenarında-köşesinde oturup orada saatlerce tefekkür, tezekkür ediyor.
Hayretimi gizleyemediğim için, bir gün kendisine taaccüple sordum: Üstadım, siz hiç korkmuyor musunuz? Yanımıza bazen müthiş yılanlar geliyor; hiç telâş etmiyorsunuz. Aşağıdaki çeşme başında kurt sesleri gelirken, siz alaca karanlıkta gidip orada abdest alıyorsunuz. Tehlikeli zirvelere, uçurumlara çıkıp orada oturuyorsunuz. Ayağınızı aşağı doğru sarkıtıp tefekkür ediyorsunuz. Sizin yerinize ben telâş ederken, siz hiç korkmuyorsunuz. Sebebini merak ediyorum.
Bu merakımı gidermek için, Hz. Bediüzzaman, kelimesi kelimesine olmamakla beraber, bil-mânâ şöyle cevap verdi:
- Hüseyin kardaşım. Cenab-ı Hak, bana üç duyguyu vermedi. Onları hiç yaşamadım, tatmadım, tanımadım...
Meselâ, korku nedir bilmiyorum: Allah korkusu hariç; onun dışında, korku, hayatta hiçbir şeyden elimi çekip çevirmedi.
Keza, cimrilik nedir bilmiyorum: İktisatla ve kut-u lâyemut ile yaşadığım halde, elimde ne varsa kardeşlerle paylaşıyor, onlara ikrâm ediyorum.
Keza, unutkanlık nedir bilmiyorum: Tâ çocukluğumdan beri okuduğum bütün kitapları ezberliyor, hıfzıma alıyorum.
Hüseyin kardaşım. Şu dağlardaki vahşi hayattan, hatta vahşi hayvanlardan hiç korkma. Onların dizgini Cenâb-ı Hakk’ın elinde. Şayet öyle olmasaydı, onlar evimizin içine kadar gelir bize saldırırlardı. Onun için, buralarda hiç korkma. Sen asıl “insanın vahşisi”nden kork. İnsanın dizgini serbest bırakıldığı için, insanın vahşisi, vahşi hayvanlardan daha tehlikeli.
Korku bahsiyle ilgili hatıra bu kadar.
*
Bu yazının ana konusu “korku” duygusu olduğu için, aynı mevzuya devam edelim.
Büyük can ve mal kaybına sebebiyet verdiği için, insanları korkutan hadiselerin bir kısmını şöylece sıralamak mümkün: Harp belâsı, zelzele musîbeti, kuraklık-sel-yangın felâketi, büyük hava-kara-deniz kazaları, geçim darlığı, istikbâl endişesi, vesâire...
Bunlar büyük ölçeklerde zuhûr ettiğinde, çok kısa bir zaman zarfında çok sayıda can kaybı yaşanabiliyor. Mal kaybı da hâkeza...
İnsanlık âlemi, bilhassa savaş ve deprem korkusunu daima yaşayagelmiştir. Öyle ki, bu iki musîbetin öncü ve artçı sarsıntılarında da aynı korku, endişe, telâş hemen depreşiyor ve uzun müddet devam ediyor.
Nihayet, bu iki korku, muhtemelen kıyamete kadar da bazı insanlarda tesirini göstermeye devam edip gidecek.
Şu var ki, daimî bir korku ile yaşanmaz. Esasen, daimî korkularla yaşanan hayat hayat değil. Hayatı yaşamaktan çok, sürekli azap çekmektir.
Hayatı ve cihanı sarsan hadiseler hiç bitmez ki. Hele ki, şu dehşetli âhirzamanda...
Onun için, korku ve endişeye sebebiyet veren her şeye ve her mahluka karşı gerekli tedbiri aldıktan ve gerekli teşebbüslerde bulunduktan sonra, sabır ve metanet kuvvetiyle tevekkül etmek gerekiyor. Teşebbüsten sonra tevekkül etmedikçe, insan hiçbir yerde ve hiçbir şekilde rahat edemez, huzur bulamaz.
Dolayısıyla, “Her şeyin anahtarı Cenâb-ı Hakk’ın yanında; her şeyin dizgini O’nun elinde” deyip, O’na tam itimad ederek rahat etmek mümkün olur ancak.