Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından 17 Şubat 1926’da Meclis Genel Kurulu’na sunulan tercüme edilmiş İsviçre Medenî Kànunu, aynı gün "Türk Medenî Kànunu" ismiyle oylanarak aynen kabul edildi.
Böylelikle, İslâm hukukuna göre hazırlanmış olup Osmanlı Devleti’nden Cumhuriyet'e intikal eden elli yıllık Mecelle, bütünüyle yürürlükten kaldırılmış oldu.
Noktası virgülüne tercüme edilen İsviçre kanunlarına Türk Medeni Kanunu denilmesi, apayrı bir utanç ve garabet eseri olsa gerek. Artık neresi Türkse bunun...
*
Osmanlı Devleti’nin son döneminde (1870'li yıllar), İslâm hukukuna dayalı olarak ilmî bir heyet tarafından hazırlanan 1851 maddeden müteşekkil "medenî kànunlar mecmuası" Mecelle, böylelikle tarihin tozlu raflarına kaldırılmış oldu.
Adına "Türk Medenî Kànunu" denilen bu yeni kànunlar ise, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, aslında "İsviçre Medenî Kànunu"ndan başka bir şey değildi.
Buna göre, yerli malı terk edilerek, yerine ithal malı olan ecnebi kànunlar kabul ve tatbik edilmeye başlanmış oldu.
İşte bakın, o tarihte Adalet Bakanı olan Mahmut Esat Bozkurt, başlattıkları hukuk sisteminin yenilenmesi kararını—kendilerince—zaruretini şu sözlerle açıklıyordu: "Türk ihtilâlinin kararı, Batı medenîyetini kayıtsız şartsız şekilde kendisine mal etmek, benimsemektir. Bu karar, o kadar kesin bir azme dayanmaktadır ki, önüne çıkacak olanlar, demirle, ateşle yok edilmeye mahkûmdur. Bu prensip bakımından, kànunlarımızı olduğu gibi Batıdan almak zorundayız."
Devrin hükümeti (3. İnönü hükümeti) adına ortaya konulan bu görüş istikametinde çalışmalara başlandı.
Bu meyanda, önce bir komisyon kuruldu. Komisyon üyeleri tarafından Batılı ülkelerin medenî kànunları incelendi. Aralarından İsviçre Medenî Kànunu esas alındı.
İsviçre'de 1912'de yürürlüğe giren bu kànun, güyâ dilinin basitliği, kadın-erkek eşitliğine dayalı bir aile düzeni öngörmesi ve hâkime takdir yetkisi vermesi sebebiyle benimsendi.
1926'da tam da 26 kişilik komisyonun hazırlamış olduğu yeni kànun tasarısı, Meclis Adalet Komisyonu’nda hiçbir değişikliğe uğramadan kabul edildikten sonra, bakanlar kurulunda da görüşülerek aynen kabul edildi.
Bu gelişmelerin ardından, tasarının görüşülmesi sırası Meclis'e geldi.
Genel Kurul görüşmelerinde ise, tasarının madde madde ele alınması teklif edildi. Ancak Adalet Bakanı Bozkurt, bu kànunların bir bütün olduğunu, dolayısıyla paket halinde görüşülmesi gerektiğini söyledi.
Tasarı, kısa bir görüşmeden sonra, 17 Şubat 1926'da kabul edildi. 4 Nisan 1926 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan yeni kànun, 6 ay sonra, yani 4 Ekim 1926'da uygulamaya konuldu.
*
Ciltlenmiş kànunlar mecmuası anlamına gelen ve asıl ismi Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye olan Osmanlı medenî hukuk kitabı olan Mecelle, aslında halen hayattadır ve zaten canlıdır, yani hayattârdır.
Yani, Mecelle'nin bundan 95 yıl evvel kâğıt üzerinde geçersiz sayılmasıyla, hakikatte geçersiz olmadı. Bazı hükümleriyle, pekçok insan kendi hayatında halen de amel etmeye devam ediyor.
Zira, ondaki hükümler, İslâm hukukundan ve kâinattaki İlâhî nizamdan alınmadır.
Dolayısıyla, tazeliğini ve geçerliliğini aynen koruyor.
İşte, bunlardan söze ve yazıya dönüştürülmüş hayatî bazı maddeler:
* Beraat-ı zimmet asıldır. (Yani, insanın suçsuzluğu asıldır, esastır. Tâ ki, iddia edilen suçluluk durumu ispat edilinceye kadar.)
* Zararın def'i, faydanın celbinden evlâdır. (Yani, bir zararın ortadan kaldırılması işini, faydanın celbi işine tercih edilmeli.)
* Ezmanın teğayyürü ile ahkâm teğayyür eder. (Yani, zamanın ve şartların değişmesiyle, gerekçeli hükümler de değişir.)
* Ehven–i şerreyn ihtiyar olunur. (Yani, iki şerden daha hafif, daha zararsız olan tercih edilmeli.)
*
Kimi Avrupalı düşünür ve hukukçuların şu kanaati paylaştıkları rivâyet edilir: Dünya tarihinin iki büyük hukuk projesi yapıldı.
Ne gariptir ki, bunların ikisi de İstanbul'a nasip oldu: Birisi meşhûr Roma Hukuku, diğeri ise Mecelle'dir.