Risâle-i Nur’a karşı “harbî taarruz”, yaklaşık 50 sene (1935-1985) müddetle devam etti. Bu zaman zarfında mahkemelerde açılan dava sayısı 2000’i geçti. O mahkemelerin tamamı beraatle neticelendi.
Öyle anlaşılıyor ki, aynı davaya yönelik olarak tasarlanan “dostâne taarruz” da 50 sene müddetle devam edecek.
Hz. Bediüzzaman, dine muarız olan münafık zındıkların günün birinde cepheyi değiştireceğine ve dönüp bu kez “din perdesi” altında saldırıya geçeceğine dair fikir ve kanaatini vefatından seneler önce izhâr ederek talebelerine haber vermiş. Birkaç mektupla, bu dostane cepheden gelecek taarruza karşı müteyakkız olmaları ve tedbirli-ihtiyatlı davranmaları tavsiye-sinde bulunmuş.
İşte, aşağıda bu meyanda söylediklerine dair bazı mektuplardan iktibaslar yaparak, bilhassa günümüze projektör tutmaya çalışalım.
★
Birinci iktibasımız Emirdağ Lâhika-sı’ndan. Lâkin, aynı mektup ehemmiyetine binaen dört-beş ayrı yerde dercedilmiş görünüyor: Tarihçe-i Hayat, S.T.Gaybî, Beyanat ve Tenvirler ve Emirdağ Lahikası’nda mükerrer.
Uzunca mektubun ilgili kısmında şu ifadeler yer alıyor:
“Risâle-i Nur’a, daha vatana, idareye zararı dokunmak bahanesiyle tecavüz edilmez; daha kimseyi o bahaneyle inandıramazlar. Fakat, cepheyi değiş-tirip din perdesi altında bazı safdil hocaları veya bid’a taraftarı veya enaniyetli sofi-meşreplileri bazı kurnaz-lıklarla Risâle-i Nur’a karşı istimal etmek ve Risâle-i Nur’a ve şakirtlerine ayrı bir cephede tecavüz etmeye münafıklar çabalıyorlar. İnşaallah muvaffak olamazlar.” (Age: 90)
Bu mektubun baş ve son kısım-larındaki ifadelerden de anlaşılıyor ki, o tarihlerde de bu meyanda bazı teşebbüslerde bulunulmuş. Acaba dost görünerek ve dostane bir cepheden hulûl ederek, Nur şakirtlerini kandıra-bilir miyiz, onları birbirinden soğutabilir miyiz, aralarındaki tesanüdü bozabilir miyiz diye, bazı denemeler yapılmış ki, Hz. Üstad, bu noktada talebelerini teyakkuza sevk etmeye çalışmış.
★
İkinci ve üçüncü iktibasımız Kastamonu Lâhikası’ndaki ayrı ayrı mektuplardan. Bu mektuplarda, Nur şakirtleri-nin memuriyet gibi maaşlı, yahut makam-mevki sahibi yapılmaya çalışı-larak, dostane bir cepheden içeriye hulûl ve nüfuz edilmeye çalışıldığından söz ediliyor. Netice itibariyle, bunun da bir taarruz olduğu ve “düşmanâne taarruz”dan daha tehlikeli olduğuna dikkat çekiliyor. İşte, o mektubun baş kısmın-daki dikkat çekici ifadeler:
“Aziz-sıddık kardeşlerim,
“Sizin beraatiniz ve manen galebeniz zalimleri şaşırttı. Cepheyi burada değiştirdiler. Düşmanâne taarruzdan vazgeçip dostane hulûl edip, has talebeleri Risâle-i Nur’un hizmetinden geri bırakmak için memuriyet gibi bir meşgale buluyorlar. Veya terfian, işi çok diğer bir memuriyete veya diğer bir meşgaleyi buluyorlar. Burada, o neviden çok vakıalar var. Bu taarruz, bir cihette daha zararlı görünüyor.” (Age: 109)
Ve işte son iktibas:
“Aziz kardeşlerim,
“Sizin fevkalade sebat ve ihlasınızın galebesi ve o musibeti def’inden sonra, ehl-i dünya cepheyi değiştirdi. Zındıka-nın desiseleriyle, bu havalide bizlere karşı perde altında maddî ve manevi tahşidatı başlamış; gayet dikkatle ve şeytancasına şakirtlerin hakikî kuvvetleri olan tesanüdü bozmaya çalışıyorlar.” (Age: 113)
★
Ey Risâle-i Nur şakirdi olan kardeş ve ağabeyler.
Lütfen, ehl-i dünya ve ehl-i siyasetin maaş, makam, mevki, terfi gibi cazip tekliflerine aldanmayalım.
Gördüğünüz gibi, Hz. Bediüzzaman, bu cepheden gelecek olan dostâne hulûl ve taarruzun daha tehlikeli olduğuna tâ yetmiş-seksen sene önce-sinden bizi haberdar ederek bundan sakınılması tavsiyesinde bulunmuş. Bize düşen, o haklı ve hikmetli tavsiyelere uymaya çalışmak.