Tek başına bir iktidarmış gibi görünen siyasî yapı, gerçekte bir koalisyon hükûmetidir. Adına “Cumhur İttifakı” demelerinin sebebi, yıllardır koalisyon hükûmetlerini habire kötüleyip durmalarıdır.
Oysa, koalisyon da bir nevi ittifaktır. İki veya daha çok siyasî partinin, bir müşterek protokol hazırlaması, üzerinde anlaşması ve altına imza atmasıdır. İktidardaki siyasî parti, şayet başka partilerle (MHP, BBP) bir ittifak anlaşması yapmasa idi, ne Meclis çoğunluğunu elde tutabilir, ne de Cumhurbaşkanı adayını seçtirebilirdi. Hele ki, birinci turda imkânsız olurdu.
* * *
Cumhur İttifakı’nın ardından, karşı blokta olanlar da çaresiz Millet İttifakı’nı kurdu.
Şüphesiz, bu her iki cenahtaki partilerin içinde şahsî hüviyeti itibariyle “Demokrat” karakterli siyasîler vardır. Ama, asıl mühim olan hüviyet, kişi bazındaki Demokratlık değil, misyon çizgisi itibariyle olan Demokratlıktır.
İşte, günümüz siyaset tablosunda ve Meclis denklemi içinde eksikliği hissedilen de budur zaten: Demokrat Misyon siyaseti.
Oysa, ülkenin ve milletin ihtiyaç duyduğu asıl misyonun da bu olduğu fikrindeyiz.
Bu aktüel tesbitten sonra, şimdi de tarih sahnesine çıktığı devirden günümüze doğru, bahsini ettiğimiz bu şanlı misyonun bazı halkalarından söz edelim.
Siyaset sanatının mümtaz mimarları
Burada tâ 1865'lerde meydân-ı zuhûra çıkan "Ahrâr-ı Osmaniye"den ve onların takipçileri olan "Ahrar-Demokrat Misyonu"nun mahir, liyakatlı, itikadlı temsilcilerinden söz ediyoruz. Bu itibarlı kimseler, gerçekte şahıs(lar)dan ziyade esaslı bir dâvâya bağlandıkları için, şahıs ve parti isimlerinden çok misyonlarıyla tanınıyorlar ve öyle de tanınmaları icap ediyor.
Şayet şahıs, yahut kadro/heyet bazında bu silsileden söz edecek olursak, karşımıza göz kamaştıran köklü, ciddî, esaslı, ihlâslı (Bediüzzaman’ın da takdir ettiği) şöyle bir asalet tablosu çıkar: Namık Kemâl, Şinâsi, Ziya Paşa, Resneli Niyazi Bey, Enver Paşa, Prens Sabahaddin Bey, Mizancı Murad, Ali Şükrü Bey, Hüseyin Avni Bey, Re'fet Bey, Kâzım Karabekir Paşa, Tevfik İleri, Namık Gedik, Adnan Menderes ve Süleyman Demirel gibi ciddî, gayretli, dirayetli şahsiyetler.
Bunların bir kısmı samimî "dost" mesabesindedir. Ekseriyeti teşkil eden kısım ise "İslâm kahramanı", yahut "İslâmın fedâisi" pâyesine liyâkat göstermiş birer "hürriyetçi demokrat" şahsiyettir. Bunların zaman içinde yaptığı, yahut imza koymuş olduğu hizmetlerden, ülke ve millet olarak bugün de istifade etmekteyiz.
Onun için, nankörlüğe düşmeden, onları hayırla ve hizmetlerini takdirle yâd etmek durumundayız. İşte, biz de—asla körelmemesi gereken—bu "takdir hissi"ne istinaden, her türlü bedeli ödeyen bu efsânevî şahsiyetlerin yüz elli yıllık hürriyet ve demokrasi koridorunda yürüyerek yapmış oldukları, imza koydukları, yahut sebebiyet verdikleri hayırlı hizmetlerini bir vefâ borcu olarak takdir etmeyi vazife telâkki ediyoruz.
***
Evet, son yüz elli yıllık tarihimizin şan ve şerefle bezenmiş sayfalarında Osmanlı dönemi itibariyle Ahrarların ve Cumhuriyet dönemi itibariyle de Demokratların imzası var. Özetle, din, vatan, millet yolunda en büyük hizmeti onlar yaptı. Bu uğurda en büyük bedeli de onlar ödedi: Darbe, süngü, hapis, sürgün, zindan, idam, vesaire… Başlarına gelmeyen kalmadı. Lâkin, yine de yılmadılar. Dâvâdan vazgeçmediler. Ye'se, ümitsizliğe düşmediler. Her fırsatta yeniden toparlanıp hizmete devam ettiler.
Dönem dönem hizmetleri kesintiye uğradı. Ancak, yine de bitmediler, tükenmediler, yok olup gitmediler. Dün var oldukları gibi, bugün ve inşaallah yarın da var olacaklardır.