Unutmayalım ki, kandırılmayalım.
ÖNSÖZ
Bu yazı bundan tam 4 sene evvel bugün, yani 2 Mayıs 2011’de, yayınlandı. Yazının konusu, Başbakan Erdoğan’ın 11 Haziran’da yapılacak genel seçim için kullanmış olduğu en büyük kozlarından biri olan Kanal İstanbul’a dair.
“Hafriyata 2 sene sonra başlanacak” sözü verilmişti. O sözün üzerinden tam 4 sene geçti. O tarihte bu söze inanarak teveccüh gösteren milletin şimdi ne tepki vereceğini cidden merak ettiğimiz ifade ile, söz konusu yazıyı dikkatinize sunuyoruz.
Kanal İstanbul üzerine çeşitleme
Başbakan Erdoğan'ın geçen hafta açıkladığı "Kanal İstanbul" isimli "çılgın proje", kamuoyunda konuşulup tartışılmaya devam ediyor.
İki sene sonra (2013) hafriyata başlanıp 2023 yılında tamamlanmasının plânlandığı söylenen bu "muhayyel proje"nin lehinde bulunanlar kadar, aleyhinde konuşanlar da var.
Ancak, bugünkü mesele bu projenin lehinde veya aleyhinde olmak meselesi değil. Önemli olan, bu projenin rasyonel, ciddî, tutarlı, ekolojik ve morfolojik yönden sakıncalı, uygun zamanlı ve faydası zararından üstün olup olmadığı gibi hususlardır.
Meselenin, bir de "uluslar arası antlaşmalar" boyutu vardır ki, bunun da ayrıca ele alınması gerekiyor. (NOT: 1923 Lozan ve 1936 Montrö Boğazlar Antlaşması. Bu antlaşmalara göre, yabancı gemiler boğazlardan serbest, yani ücret ödemeden geçer. Ücret, sadece klavuz kaptan talebi gibi ek yardımlar için ödenir.)
Bütün bu hususları bilmeden ve düşünmeden konuşan nâehil kimseler, sadece "boşboğazlık" etmiş olurlar ki, bunun kendilerine dahi bir faydası yok. Boşuna çene çalmış olurlar, o kadar... ("Boğazlar hakkında boşboğazlık" için bkz: Tarihçe-i Hayat, s. 416.)
Tarihe nasıl geçecek?
Başbakan'ın ortaya atıp isimlendirdiği "Kanal İstanbul" projesi, şayet hedeflendiği gibi 2023'de hayata geçirilebilinirse, bu bir "harika proje" vasfıyla tarihin kayıtlarına geçer.
Aksine, türlü mâniler çıkar, şartlar veya imkânsızlıklar el vermez, hayalden hakikate geçilmez, yani iş realize edilemez ise, adı üstünde okunduğu gibi "Zaten bir 'çılgın proje' idi" denilerek, mesele kâğıt üzerinde kalmaktan öteye gidemez.
Gündem oluşturan ve büyük sansasyonlara sebebiyet veren bu projenin siyasî ve medyatik imkânların sınırlarını zorlayan bir sunum ile açıklanmasına ilâveten, "zamanlama faktörü" de son derece düşündürücü bir nokta olarak gözüküyor.
Proje, rahat ve geniş bir zamanda açıklansaydı, yorum ve değerlendirmeler de elbette ki bugünkünden farklı olurdu. Ancak, bu fevkalâde maliyetli "çılgın proje"nin ilânâtını tutup seçim atmosferinin alabildiğine kızıştığı bir zamana özellikle denk getirmeye çalışırsan, meselenin rengi de değişir. Yani, işin mânâ ve mahiyeti başka türlü telâkki edilir.
Gönül ister ki...
Arzu başka, irade başkadır. Meselâ, gönül arzu eder ki, İstanbul Boğazı gibi üç tane daha güzel boğaz manzaramız olsun ve işlerlik kazansın.
Gönül ister ki, Karadeniz'le Marmara dört koldan birbirine sarılsın.
Bir tanesi var zaten, paraleline üç tane daha kurulsun. Meselâ:
Biri, tamam Kanal İstanbul olsun.
Biri, Kanal Kocaeli (Körfez) olsun.
Biri de Kanal Haliç olsun.
Üstelik, kokuşma, kirlilik, taaffün bitsin; her taraf tertemiz hale gelsin.
Kolay olacaksa, faydası zararına üstün gelirse, kim istemez böyle olmasını.
İstemeyenler, bilhassa istemezükçüler her zaman olur; ancak, onların fazla bir kıymet–i harbiyeleri yoktur. Birinci ve İkinci Boğaz Köprülerine muhalefet etmede olmadığı gibi...
Bu noktada, diğerlerine nisbeten çok daha rasyonel olacak bir arzumuzu daha ekleyelim: Kanal Saroz.
Evet, Karadeniz'den Marmara'ya 50 km'li sorunlu, şaibeli, netameli, uluslar arası hukuk ve ticarî geçiş yönü itibariyle de cazibesi olmayan bir kanal açmak yerine, Karadeniz'den Saroz Körfezine uzanan tarafta 70 km'lik bir kanal açmak, çok daha kârlı ve mantıklı görünüyor.
Böyle bir kanal, deniz ulaşımı itibariyle çok daha kısa ve kestirmeden bir yol olur. Yabancı gemilerin çoğu, ücretli de olsa bu yolu tercih eder.
Hem her iki Boğazın, hem Marmara'nın trafik yükü hafifler. İstanbul da büyük ölçüde bundan istifade eder. Su havzaları zarar görmez, fazladan büyük köprüler inşa etmeye gerek kalmaz. Çevre, hava ve gürültü kirliliği büyük oranda ortadan kalkar. Vesaire...
GAP yüzüstü sürünürken...
Otuz küsûr yıllık GAP, Türkiye'nin ilk ve en büyük "millî proje"sidir. İçinde haricî kaynak, yabancı borç kredisi yoktur.
Yedi baraj ve milyonlarca hektarlık alanı ihtiva eden bu proje tam kapasite çalıştığı takdirde, Türkiye'yi hemen her yönüyle rahatlatan, hatta kanatlandıracak seviyeye kadar yükseltebilen bir inkişâfa medar olur.
Bugün itibariyle, ne yazık ki ancak yüzde 20 kadarı rantabl hale getirilmiş bulunuyor.
On yıldan fazla bir zamandır, adeta rölantide bırakılmış durumda.
İşte, öncelikli yatırımı buraya yapmalı ve otuz yıl önce başlatılmış olan bu muazzam projenin tamamlanması cihetine gidilmeli.
Hem ekonomik yönden, hem işsizlik ve nüfus göçü itibariyle fayda sağlayacak olan, hatta bir cihette altın yumurtlayan bir tavuk gibi olması kuvvetle muhtemel olan GAP'ı kendi halinde bırakarak, çılgın veya muhayyel projelere yönelmek, doğrusu bize fazla ciddî ve mâkul bir strateji mahiyetinde görünmüyor.
O halde, mâkul ölçülerde düşünmeye devam diyoruz.
@salihoglulatif: Çılgın proje “Kanal İstanbul” için geçen seçimde verilen sözler aynen tutulmadı. Acaba, seçmen bu duruma nasıl bir tepki verecek?