Başta Antakya merkezi olmak üzere, tarih boyunca Hatay ve çevresinde çok büyük depremler yaşandı. Bunların bir kısmını aşağıda aktarmaya çalışalım.
6 Şubat'taki son Maraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerde on binlerce can kaybı ile sayısız yıkım ve yaralanmanın yaşandığı Hatay ve çevresi, 20 Şubat akşamı (Defne 6.4 ve Samandağ 5.8 ilçeleri) yıkıcı depremlerle bir kez daha sarsıldı.
Bu yıl Şubat ayında Hatay’da peşpeşe yaşanan bu depremlere mukabil, tarihteki birkaç büyük depremin ise Nisan ayında meydana geldiğini tarihî kayıtlarda görüyoruz. Misâl: 3 Nisan, 8 Nisan, 17 Nisan, 26 Nisan…
Şimdi, geçmişte Hatay ve çevresinde meydana gelen büyük o depremlerin tarihine ve sonuç tablolarına kısaca bakmaya çalışalım.
*
Milât’tan sonra kayıtlara geçmiş Antakya’daki en büyük depremin 115 senesinde vuku bulduğu ve ölü sayısının da 200 binin üzerinde olduğu anlaşılıyor. Nitekim, ölü sayısını 260 bin gösteren kayıtlar da var.
Eski dönemde yaşanmış bir diğer zelzelenin tarihi Eylül 458 senesi. Bu sarsıntıdaki bilanço 80 bin ölü. Bunun devamında, İslâmın doğuşu dönemi olan 31 Ekim 588 tarihi ki, bu depremde ölenlerin yekûnu 60 bin civarı olarak gösteriliyor.
Kronolojik sıralamaya göre takip ettiğimizde, Antakya ve çevresinde yıkıcı sarsıntılara yol açan büyük depremler kategorisinde ayrıca şunları görmekteyiz:
Milâdî 847 senesinde vuku bulan zelzelede yaklaşık 20 bin kadar insan ölmüş. Bundan kısa bir süre sonra, yani 859’daki depremde 1500 kadar evin yıkıldığı tesbit edilmiş.
972 senesine ait bir deprem kaydında ise, şehrin yeniden imarı için hükümdar tarafından 120 bin kişinin görevlendirildiği belirtiliyor.
*
Gelelim, Anadolu’nun Müslümanlar tarafından fethedilmesi dönemine…
Bu döneme ait zelzele kaydında 17 Eylül 1091 tarihi görülüyor.
Bu tarihteki deprem sonrasında, şehri düşmana karşı koruyan Kale duvarlarının yıkıldığı ve 90 kadar köyün de harab olduğu ifade ediliyor.
Bundan sonraki sarsıntıları biraz daha kısaltarak verelim:
30 Haziran 1170’te Sen Peter Katedrali’nin de yıkıldığı yaklaşık 80 bin ölü.
29 Aralık 1408’de yaşanan büyük depremin artçı şokları 5 yıl sürdüğü, şehirde ağır hasar, yüzeyde ise büyük fay çatlaklarının oluştuğu, ayrıca tsunaminin de görüldüğü belirtiliyor.
7 Aralık 1759’daki depremde yine 20 bin kadar can kaybı olmuş.
26 Nisan 1796’daki 6.6 büyüklüğündeki depremde yine çokça binanın enkaza döndüğü ve binlerce insanın vefat edip yaralandığı ifade ediliyor.
13 Ağustos 1822’de Amik Ovası, İskenderun kıyı şeridi ve Afrin’i de şiddetli şekilde etkileyen 7.4 büyüklüğündeki zelzelede on binlerce can kaybından söz ediliyor.
3 Nisan 1872’deki depremin büyüklüğü 7.2 olup Antakya merkez ile Samandağ taraflarında büyük hasar ve can kaybına yol açtı.
8 Nisan 1951’deki İskenderun merkezli deprem nisbeten hafif atlatıldı. Büyüklüğü 5.7 olup, can ve mal kaybı çok düşük seviyede kaldı.
Yakın tarihin son bir depremi de 22 Ocak 1997'de 5.5 ile nisbeten hasarsız şekilde yaşandı.
*
Bütün bu depremler silsilesi gösteriyor ki, Amik Ovası ile Asi Nehri civarındaki alüvyonlu gevşek zemin, büyük, ağır ve yüksek binaları taşımaya elverişli değildir. Fore kazık, tünel sistemi, yahut sismik izolatör olmadan bu bölgede büyük binalar yapmak, toplu ölümlere zemin hazırlamaktan başka bir anlam taşımaz.
Depremin fizikî izahı gibi, manevî izahını da bilmek lazım. Tek taraflı izahlar, yahut tedbirler ile, şiddetli sarsıntıların maddi-manevi hasarından kurtulmak mümkün görünmüyor.
NOT: Daha geniş bilgi için, Emin İlhan’ın 1976’da ODTÜ yayınları arasında çıkmış “Türkiye Jeolojisi” isimli kitabını tavsiye ederiz.