Balkan Savaşları’nda "Hamidiye Kahramanı" nâmı verilen ve Millî Mücadele döneminin de en önemli siyasî-askerî şahsiyetlerinden biri olan Hüseyin Rauf Orbay, 15/16 Temmuz 1964'te İstanbul'da vefat etti.
Bu millî kahraman. Evet, Osmanlı’dan beri kendisine "Hamidiye Kahramanı" nâmı verilen Rauf Bey, 22 Haziran 1919'da ilân edilen "Amasya Tamimi"ne de imza koyan önemli şahsiyetlerden biridir.
Daha sonra düzenlenen Erzurum ve Sivas Kongreleri’ne de katılan, hemen ardından Ankara'da teşkil edilen yeni hükûmette mühim görevler üstlenen Rauf Orbay, özellikle I. ve II. Lozan görüşmeleri sürecinin tamamını içine alan dönemde (1922-23) Başbakanlık (İcra Vekilleri Heyeti Reisliği) görevinde bulundu.

Cumhuriyet'in ilânından sonra ise, başta Mustafa Kemal ve İsmet Paşa olmak üzere Halk Partisi’nin üst yönetim kadrosuyla birbirine ters düştüler. Bu tersleşme, Millî Mücadele döneminin diğer mühim şahsiyetlerini de içine alarak, daha da derinleşmeye ve keskinleşmeye yüz tuttu.
1925'e gelindiğinde, Ankara siyaseti, iki grubun çatışma arenasına döndü. M. Kemal, kendisiyle birlikte Amasya Tamimi’ni imzalayan Rauf Orbay, Kâzım Karabekir, Refet Bele, Ali Fuat, Cafer Tayyar ve Mersinli Cemal Paşaları dışlayıp uzaklaştırdı ve bilâhare siyaseten de diskalifiye etmeyi başardı. Bunların yerine, sonradan gelip mücadeleye katılan Ali Fethi, Albay İsmet ve Mareşal Fevzi Çakmak'la çalışmayı tercih etti.
* * *
Güçlü bir medya (hemen bütün dindar gazete ve dergilerin) desteğini arkasına alan Millet Partisi, siyaset sahnesinde de çok güçlü bir kadroyla arz-ı endâm etti.
Bu kadro, Demokrat Parti’nin içinde ne kadar dindar, milliyetçi, muhafazakâr diye bilinen kişiler varsa, hemen tamamını yanlarına çekti.
Yetmedi, Demokrat Parti başkanı Celal Bayar'a nisbeten daha dindar ve daha karizmatik bir şahsiyet olarak tanınan Fevzi Paşa’yı fahrî başkan seçerken, efsane general Sadık Aldoğan'ı da kurmay kadronun içinde gösterdiler.
Milletçiler, bu arada bir adım daha ileri gittiler ve bir başka efsane şahsiyetin peşine düştüler. Bizzat Fevzi Paşa ve Osman Bölükbaşı'nın tavassutu ile "Hamidiye Kahramanı" diye bilinen eski başbakanlardan Rauf Orbay'a ciddî ciddî çengel attılar. Onu partilerine katılmaya ve ülkeye birlikte hizmet etmeye açıkça dâvet ettiler. Ama...
Mareşal Çakmak'ın "selâmı" ile Amiral Rauf Orbay'a giden ve onu birlikte siyaset yapmaya dâvet eden Bölükbaşı'ya Orbay şu cevabı verir: "Mareşalin emrinde bir nefer olmak, benim için bir şereftir. Ancak, ben bir kere siyasete (TCF) girdim, nâmusumu ve canımı zor kurtardım. Teveccühünüze teşekkür ederim. Ama, politika mı? Allah korusun, bir daha girmem.'' (Yeni Şafak, 23 Mayıs 2005)
Orbay, 1924'te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurucu üyesi olduğu için başına gelmeyen kalmamış, ayrıca "İzmir Sûikastı" kumpası sebebiyle de İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanmış ve idam edilmekten zar-zor kurtulmuştu.
Bir başka gerçek de şudur ki: Orbay, Çakmak’a da güvenmiyordu. Zira, yirmi yıl müddetle yaşadığı sıkıntılı zamanlarında ondan hiçbir hayır görmemişti.
Orbay’ın bu noktada en çok çekindiği kişi İsmet Paşa’dır. Geçmişte, onun ihanetine uğradığını düşünüyor.
Rauf Orbay’ın kanaatine göre ise, hiçbir suçunuz olmasa dahi, İsmet Paşa ne yapar eder, sizi hiç ummadığınız bir şeylerle suçlar, hatta suç icad eder de sizin hayatınızı karartır, dünyanızı Cehenneme çevirir.
Evet, Hüseyin Rauf Orbay’ın, görüp yaşadıklarından anladığı ve kendisi için çıkarmış olduğu en önemli ders budur.