Mahiyetini çok az kişinin bildiği “150’likler” hadisesi, yakın tarihimizin çok acı bir sayfasını teşkil ediyor.
1 Haziran 1924’te, Osmanlı’nın son demlerinde tanınmış olup tehlikeli olarak kabul edilden 150 kişinin Türkiye’ye girişleri yasaklandı; aynı zamanda görüldüğü yerde öldürülmelerine karar verildi.
Rejim muhalifi olarak görülen bu kimseler hakkında, 28 Mayıs 1927 tarih ve 1064 sayılı kanunla, bu kez vatandaşlıktan çıkarılmasına karar verildi.
Meşhûr 150'likler listesine dahil olanlar, Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından Millî Mücadelede düşmanla işbirliği yapmış kişiler olduğu gerekçesiyle, bir bakıma "vatan haini" ilân edilmişlerdir.
Liste, ilk başta daha uzundu. II. Lozan görüşmeleri (1923) esnasında, liste alabildiğine kısaltıldı ve 149 kişiye indirgendi. Düz hesap olsun ve dile kolay gelsin diye, her nasılsa "Köylü Gazetesi" sahibi Refet Beyin ismi de eklenerek, yuvarlak sayı 150'ye çıkarılmış oldu.
1 Haziran 1924'te kesinlik kazanan 150'likler listesinin başında Sultan Vahdeddin'in yakın maiyeti yer alıyordu. Onları, Şeyhülislâm M. Sabri Efendi ile arkadaşları, Anzavur Ahmet, Çerkes Ethem ve Enver Paşa gibi meşhurların hem şahısları, hem de onlara yakın isimler takip ediyordu.
Kategorik olarak, İngiliz Muhibbân Cemiyeti üyeleri ile Kürdistan Teâli Cemiyetinin kurmay kadrosundaki isimler, listede ağırlıklı olarak yer almış durumdaydı.

Hacı Sami öldürüldü
İsmi söz konusu yasaklılar listesinde bulunan Sami Kuşçubaşı ve birkaç arkadaşı, 27 Ağustos 1927'de Ege'deki Sisam Adasından Anadolu'ya geçmeye çalıştığı esnada, Karaburun sâhilinde ateşli silâhlarla vurularak öldürüldü. Beraberinde bulunan birkaç arkadaşı da yaralı halde ele geçirilerek çeşitli cezalara çarptırıldı.
Hacı Sami, Osmanlı Teşkilât-ı Mahsusa reisi Eşref Sencer Kuşçubaşı'nın kardeşi, aynı zamanda bu teşkilâtın bir üyesi idi.
Hacı Sami'nin 150'likler listesine dahil edilmesinin asıl sebebi ise, onun Çerkes Ethem ve Enver Paşa ile irtibatlı olduğu şeklindeki iddialardı. O tarihte yapılan resmî açıklamaya göre, Hacı Sami Kuşçubaşı ve arkadaşları, Mustafa Kemal'e sûikast teşebbüsünde bulunmak maksadıyla Anadolu'ya geçmek istemişler. (TC Tarihi Kronolojisi, TTK Yayınları: 470)
Meselenin iç yüzü ise, halen de aydınlığa kavuşturulmuş değil. Zira, yakın döneme dair resmî tarihin yüzde elliden fazlası yalan ve yanlış bilgiler esas alınarak anlatılıyor. Aynen, “Hilâfetin ilgası” ve "İzmir Sûikastı" meselesinde olduğu gibi... (Bkz: K. Karabekir'in Günlükleri/Hatıraları.)
* * *
Millet Meclis'inde 29 Haziran 1938'de alınan bir kararla, 150'liklerin yurda girişleri her nasılsa serbest bırakıldı. Ne var ki, bu tarihte bir kısmı zaten vefat etmiş durumdaydı. Hayatta olanlardan ise, meselâ Çerkes Ethem, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ile Saltanat mensupları ile Hanedan üyesi kimseler, dönemin idaresine duydukları güvensizlik sebebiyle vatanlarına dönmediler, dönemediler.
Osmanlı Hanedanına mensup kimselerin, bilhassa mâsum çocukların ve kadınların Türkiye’ye serbestçe gelmeleri, ancak 1950’li yıllardaki Demokrat Parti hükümetleri zamanında mümkün olabildi. Başbakan Menderes, bu meselenin halli için çok büyük çaba harcadı. Üzerinde hassasiyetle durdu. Hatta, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’la da arası açıldı ve bir ara istifanın eşiğine kadar gelindi.