Bediüzzaman Said Nursî, kimdir, nasıl Bediüzzaman olmuştur, neden Bediüzzaman denmiştir? Bu sorulara Risale-i Nur Külliyatı’nda cevap arayabiliriz.
Bediüzzaman; sözlüklere baktığımızda, ‘Zamanın Harikası’ ve ‘Zamanın Benzersizi’ anlamına gelmektedir. Yani yaşadığı ve/veya etkili olduğu zamanların en ilgi çekici zatı, en güzeli, harikası, eşsiz güzeli demektir.
Terim olarak ise, Bediüzzaman unvanı, insanlar arasında emsali bulunmaz derecede zeki ve hafıza kuvveti şaşılacak derecede yüksek olan kimselere verilmiştir. Bediüzzaman El-Hemedani, Bediüzzaman El-Cezeri ve çağımızda Bediüzzaman Said Nursî bu unvanı alanlardandır.
Üstad Said Nursî Hazretleri, kendisine zamanın din âlimlerinin büyükleri, hatta siyaset ehli ve hocaları/öğretmenleri “Bediüzzaman” unvanını verdikten sonra, kendisi de bazen eserlerinde, mektuplarında bu ünvanı imza yerinde kullanmıştır.
Bundan dolayı, “Sen imzanı bazen Bediüzzaman yazıyorsun. Lâkap methi ima eder?” gibi benzeri bazı itirazlar geldiği zaman, şöyle cevap vermiştir: “Medih için değildir. Kusurlarımın sened-i özürünü bu ünvan ile ibraz ediyorum. Zira “bedi” garib demektir: Benim ahlâkım suretim gibi, üslûb-u beyanım elbisem gibi garibtir, muhaliftir. Görenekle revaçta olan muhakemat ve esalibi, üslûb ve muhakematıma mikyas ve mihenk-i itibar yapmamayı bu ünvanın lisan-ı haliyle rica ediyorum. Hem de muradım Bedi’, acib demektir.” 1
Yine aynı mana için (yani, Bediüzzaman lâkabı) başka bir eserinde şöyle demiştir: “Şimdi anlıyorum ki: Eskiden beri benim liyakatım olmadığı halde bana verilen Bediüzzaman lâkabı benim değildir. Belki Risale-i Nur’un manevî bir ismi idi. Zahir bir tercümanına ariyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim, hakikî sahibine iade edilmiş (Yani, Risale-i Nur Külliyatına).” 2
Peki, Said Nursî Hazretleri’ne Bediüzzaman isminin verilmesini gösteren örnekler var mıdır?
Bediüzzaman’a bu lâkap ilk olarak nasıl verildiğini Tarihçe-i Hayat adlı eserden bakalım. İlgili yerde geçen bir haşiyede şöyle deniyor. Van’da bulunduğu sıralarda, bütün fenleri incelemeye başlayarak pek kısa bir zamanda tarih, coğrafya, matematik, jeoloji, fizik, kimya, astronomi, felsefe gibi ilimlerin esaslarını elde etmiştir. Birkaç gün çalışmayla bir gün Coğrafya başka bir gün Kimya öğretmenini ilzam etmiştir. Bunun üzerine, “… Pek genç yaşındaki mezkûr harikulâdeliklere ve bahr-i umman hâlinde bir ilme malikiyetine şahit olan ehl-i ilim, Molla Said’e “Bediüzzaman” lâkabını vermiştir.” (T. Hayat. 77)
Bununla ilgili başka bir örnek Şeyh Bahid ile Said Nursî arasında geçen bir olay da vardır. İstanbul’da bulunan ulemalar, kendilerinin âciz kaldıkları, Said Nursî’nin Şeyh Bahid tarafından ilmî olarak ilzam edilmesini isterler.
“Bir namaz vakti Ayasofya Camii’nden çıkılıp çayhaneye oturulduğunda, bunu fırsat telâkki eden Şeyh Bahid Efendi, Bediüzzaman Said Nursî’ye hitaben: “Avrupa ve Osmanlı Devleti hakkında ne diyorsunuz? Fikriniz nedir?” Bu soruya karşılık, Said Nursî şu cevabı veriyor; “Avrupa bir İslâm Devletine hamiledir, günün birinde onu doğuracak; Osmanlılar da Avrupa ile hamiledir, o da onu doğuracak.” Bu cevaba karşı, Şeyh Bahid Hazretleri: “Bu gençle münazara edilmez, ben de aynı kanaatte idim. Fakat bu kadar veciz ve beliğane bir tarzda ifade etmek, ancak Bediüzzaman’a hasdır” demiştir.
Dipnotlar:
1- http://www.sorularlarisale.com/index.php?s= modules/kulliyat&risale=1606&sayfa=524
2- Mektubat, İşarat-ı Gaybiyye Hakkında Bir Takriz.