“Arz-ı Mev’ud” Yahudilerin ve özellikle İsrail’in politikalarına ve hedeflerine yön veren bir inançtır. Siyasetlerini bu inanca bina etmişlerdir. İsrail, Siyonizmin vazgeçilmez bir tutkusu olarak, Arz-ı Mevud’u er geç ele geçirmek kararındadır.
Arz-ı Mev’ud bir hesaba göre Nil’den Fırat’a kadar olan sahayı içine almaktadır. Fırat’a kadar, ibaresi bilindiği gibi Güneydoğu Anadolu’nun büyük bir parçasını da içine almaktadır. Başka bir hesaba göre ise Arz-ı Mev’ud, İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasındaki YUŞA tepesine kadar uzatılmaktadır.
**
Yahudi cemaatinin yayın organı olan “Şalom” gazetesinde (8 Mart 1989) yayınlanan bir yazıda “Allah’a inanmak Yahudiliğin temel inancı değildir; ancak Arz-ı Mev’ud temel inançtır” gibi saçma ifadelere rastlamak mümkündür. Ahiret inancı yerine de bazı Yahudiler “Armagedon= Kıyamet” inancı ikame etmişlerdir. Bu da dünyanın harabiyeti değil, büyük bir savaş ve harptir. Bu büyük savaştan sonra vaad edilen büyük İsrail devleti kurulacaktır.
İnançlarına göre Yahudiler Allah’ın seçilmiş oğullarıdır. Diğer insanlar ise, Allah’ın kullarıdırlar ve Allah’ın oğullarının hizmetini göreceklerdir. “Ben dedim, siz ilahlarsınız. Ve hepiniz Yüce olanın oğullarısınız.” (Mezmurlar - Asafın Mezmurudur - 82/6) “Çünkü bize bir çocuk doğdu, bize bir oğul verildi; ve reislik onun omuzları üzerinde olacak.” (İşaya, Bap 9/6)
Furkan-ı Hakîm Kur’ân-ı Kerîm ise “Maide Sûresi”nin “18’inci âyetinde”: (Yahudiler:) “Biz, Allah’ın çocukları ve sevgilileriyiz”, derler. De ki: “Hayır, siz de onun yarattığı birer insansınız” (Maide Sûresi, 5:18.) buyrularak bu inançlarının yanlışlığı gösterilmektedir.
**
“Armagedon”, “iki kez şifrelenmiş 2000” veya “çok açık şifrelenmiş 2006” senesinde olacak,” denmektedir. 2006 tarihi geçeli on bir sene oldu. Buna rağmen bu durum gerçekleşmedi. Yeni tarihlerle yeni beklentilere girilmesi normaldir. Zira Yahudilerin ümitleri böyle ayakta tutulmaya çalışılmaktadır. Kâhin Michael Drosin gibi başka kâhinler de Tevrat’ta keşfettikleri işaretlere göre her zaman bir şeyler söylemeye devam edeceklerdir. Ama ne var ki “Zulümle abad olan kahr ile berbad olur” gerçeği o Yahudileri de korkutmaktadır.
Filistin problemi Hz. İbrahim’den (as) günümüze gelmektedir. Burada asırlar boyu geçinememiş iki topluluk yaşamaktadır. Bu bitmeyen kavganın sebebi, Hz. İbrahim’in oğlu İshak’tan İsrailoğullarının, İsmail’den de Arapların gelmiş olması ve kendilerini İshak’ın oğulları olarak kabul edenlerin İsmail oğullarından gelmiş olan Ahirzaman Peygamberini (asm) kabul etmemeleri, Allah’ın kendilerine vaad etmiş olduğu “Arz-ı Mev’ud”un İshak oğullarından gelecek olan bir peygamber, bir kurtarıcıya verileceği inancıdır. Bu ihtilâf 3000 yıldır sürmektedir. Yahudiler bu inançlarını esas aldıkları için ne İsa’yı (as), ne de bizim Peygamberimizi (asm) kabul etmemektedirler.
Bundan dolayı Yahudiler her zaman harp ateşini yakmışlar, Filistin’i kan ve gözyaşına boğmuşlardır. Çıkardıkları fitne sebebiyle önce Babil hükümdarı, sonra Romalılar gelip İsrailoğullarını sürgün etmişlerdir. Ancak Osmanlı yönetiminde 400 yıl bu topraklarda Musevi, Müslüman ve Hıristiyanlar asayiş içinde ibadet etmişlerdir. Günümüzün kavgası da 1948 yılında Yahudiler’e ‘arz-ı mevud’, yani vaad edilen toprakların tanınmasıyla başlamıştır.
**
Peygamberimiz (asm) “Yahudilerle Müslümanlar arasında savaş çıkmadıkça kıyamet kopmaz. Bu savaşta Müslümanlar Yahudilerin tamamını öldüreceklerdir. Hatta bir taş veya ağacın arkasında bir Yahudi saklanmış olsa o taş ve ağaç Allah’ın izniyle ‘arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür’ diyecektir” buyurmaktadır. (Riyazü’s-Sâlihîn, Diyanet Yay. Ank-1970 3: 331.)
Bu hadis-i şerifi İslâm bilginleri Yahudi devletinin kurulacağını ve çıkardıkları fitne ve zulüm sonucu yok olacağı hükmünü çıkarmışlardır. Çün- kü devletin kuruluşu dine dayanır. Yahudiler de dinî amaçlarla ‘kutsal topraklarda’ İsrail devletini kurmuşlardır. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Yahudiler hakkında nazil olan “Onlara zillet ve meskenet damgası vuruldu.” (Bakara Sûresi, 2: 61.) âyetini yorumlarken İsrail devletinin dinî duygularla “hikmet-i İlâhiyece kurulmasına müsaade edildiği ve çabuk tokat yemediklerini ifade eder.” (Şuâlar, 435) Devletin yıkımı ise zulme dayanır. İsrail de bu gün yaptığı zulüm ile yıkımını hazırlamaktadır.
Hadis-i şerifin birinci kısmı tahakkuk etmiştir. Zira savaş devletler arası olur. Kendi içinde olsa buna terör denir. Yahudiler ile Müslümanlar arasında savaş çıkması demek Yahudi devleti kurulacak anla- mını ihtiva etmektedir.
Yahudi milletinin seciyesine işleyen dünya hırsı, hile hud’a ve ifsat komiteleri ile her nevi ihtilâle parmak karıştırmaları onlara zillet ve meskenet damgasını vurduğunu Kur’ân be- yan ediyor. (Bakara, 60-61) Yine aynı sebeplerden dolayı Müslümanların uyanması ile sürgüne ve helâke maruz kalacaklarını Peygamberimiz (asm) haber vermektedir. Hadis-i şerifin ikinci kısmının tahakkukunu da ömrümüz varsa göreceğiz demektir.
Yahudilere, Tevrat’ta Allah’ın “kutsal topraklarda devlet kurmaları vaadi” bundan 2000 yıl önce tahakkuk etmiştir. Hz. Davud (as) ve Süleyman’ın (as) kurduğu Yahudi devleti büyük bir ihtişam ile dünyaya hükmünü icra etmiş ve sonra da yıkılmıştır. Bundan sonra beklentileri tamamen hayalden ibarettir. Ama Yahudileri buna inandırmak elbette mümkün değildir. Ancak başlarına kıyamet koptuktan sonra inanacaklardır; ama bu işlerine yaramayacaktır.
Filistin meselesinin özeti budur.