Anne: “Kesin bu kızın ciddi bir problemi var doktor bey, kesin! Son zamanlarda yemeden içmeden kesildi. Soruyorum ama karşımda sanki duvar var. Aman Allah’ım ya namus meselesiyse, ben ne yaparım? Babasına nasıl söylerim? Adam bir duyarsa ikimizi de keser valla. Hocam kızın mı var derdin var diye boşuna söylememiş eskiler…”
Ortaokul öğrencisi: “Ben yeterince çalışıyorum ama coğrafyacı bana taktı. Kadın zaten takıntılı biri. Gel de bunu anneme, babama anlat. Hocam inanın doğru söylüyorum. Size bir şey söyleyeyim mi? Bana düşük not vermesi neyse de, ben onun psikopat olmasından şüpheleniyorum ama bir daha bana düşük not verirse görür o. Önce arabasından başlayacağım zarar vermeye sonra…”
Evlenmek üzere olan genç bir kız: “Ya doktor bey ne kıymetli oğlu varmış? Kayınvalidem olacak o cadaloz şimdiden gözümü korkutarak beni sindirmeye çalışıyor ama nafile. Köprüden geçene kadar eyvallah edeceğim ama nikâhta bir imzayı atayım, o cadaloz benim evime bir daha giremeyecek. Hasret kalacak oğluna, hasret…”
Beş çocuk babası: “Ben ömrümü çocuklarım için heba ettim doktor bey, bir odada beşine baktım okuttum. Şimdi her birinin bir evi var ama beş eve beni sığdıramıyorlar. Beddua etmiyorum ama inşallah çocukları da onlara aynı bana yaptıkları gibi yapar…”
İki yıldır çalışan memur: “İş yerinde beni kimse fark etmiyor, aslında çok başarılı olabilirim, iyi bir dost, iyi bir kanka olabilirim ama beni fark etmiyorlar bile. Bir Allah’ın selamını bile çok görüyorlar. Sebebini bilmiyorum ama…”
Yurtta kalan erkek öğrenci: “Ya hocam insanlarda saygı denen bir şey kalmamış. Adam gece hem geç geliyor, hem de bu odada yatan var mı demeden ışıkları açıyor, dolabının kapağını sesli bir şekilde kapatıyor. Uyarınca da biz kötü oluyoruz. İnanın saygı denen bir şey yok…”
Eşinden boşanmış bir kadın: “Doktor bey kusura bakmayın sizde erkeksiniz ama bu erkek milletinde nefis yok. Yahu beni aldattığı kadın benim yarım kadar bile güzel olsa gam yemeyeceğim. Ne buldu onda bilmiyorum. On beş yıllık yuvamızı ne idüğü belli bile olmayan bir kadın yüzünden bir çırpıda yıktı. Ben şimdi kime giderim? Elin yüzüne nasıl bakarım? Çoluk çocuk ortada kaldık…”
Yetmişini geçmiş bir nene: “Evladım babaları öldüğünde ben daha 35’ indeydim. Bunları üvey baba elinde yetiştirmemek için saçımı süpürge ettim, evlenmedim. Evlere temizliğe gittim, hem ana hem de baba oldum. En büyüğü öğretmen, ortanca eczacı, en küçüğü de askeriye de yüzbaşı oldu. Ama şimdi hiç biri beni evlerine istemiyorlar. Haklarını yemeyeyim bana üçü de para gönderiyor ama ne bayramda gelirler ne de beni evlerine götürürler. Ona mı yanayım? Torunlarıma hasret gideceğime mi yanayım bilemiyorum?...”
Her gün dinlediğim hayat hikâyelerinden ve problemlerden bir çeşni bunlar. Son dönemlerde artan terör olaylarını toplum olarak anlamada zorlanıyoruz. Terörün namusu olmaz ama bu kadar da olmaz dedirtiyor insana yaşananlar. Eşinin ve çocuğunun yanında bir insan öldürmek, çoluk çocuk, kadın, ihtiyar demeden hemen herkesi hedef almak… alışamadığımız ve alışamayacağımız insanlık dışı eylemler.
Bunca yıllık hekimlik hayatımda ve yaptığım terapilerden kendimce öğrendiğim gerçeklerden biri; hayatta başımıza gelenlerin hiç birinin tesadüf olmadığıdır. Tesadüfün kendisi bile tesadüf değilken yani tesadüf diye bir şey yokken bizim başımıza gelmesi zaten olacak şey değil. Siz bu sebepleri kendi dünya görüşünüze göre yorumlayabilir ve çıkarımlarda bulunabilirsiniz ve hatta son dönemlerin moda tabirleriyle” Kuantum mantığı”, “secret”, “çekim yasası” diyebilirsiniz. Ama benim inanç yapıma göre son zamanlarda yaşadıklarımızın hepsinin bence makul bir nedeni var. İçten içe çöküyoruz. Bu çöküş önce insanla başladı ve suya atılan taşın haleleri gibi yayılmaya devam ediyor. Bireyle başlayan kokuşma aile ile devam ediyor ve nihayet toplumun kendisinde sıra. Peki ya asıl sebep? Sebep şairin ifadesiyle: “Başımıza ne gelirse Haktandır, Geliş sebebi Haktan ayrılmaktandır…”
Yaşadıklarımız ektiğimiz ürünün mahsulüdür, hayıflanmak yerine yaptığımız hatalarımızın farkına vararak, farklı yaklaşımlar sergileyerek yaptığımız hatalarımızı düzeltme yoluna gitmeliyiz.
Son olarak bütün makaleyi özetleyen soru ve cevapla bitirelim.
Soru: “Bu terör belası nasıl düzelir?”
Cevap: “…Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez…”(Rad-11).
Yani değişimin değişmez yasası ile “önce bireyler düzelecek, sonra aileler ve nihayetinde toplum” başka yolu yok!