“Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık…” (İsra-13).
Dünya bir imtihan dünyasıysa eğer ki, biz öyle olduğuna inanıyoruz. Sadece bu ayet-i kerimeden imtihan edilseydik acaba kaçımız bu imtihandan hakkıyla geçerdik dersiniz?
Ayet-i kerime o kadar açık ve net ki: “Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık…” derken bir nevi, başınıza gelen olumsuz olaylar için Allah’a iftira etmeyin, diyor Rabbimiz, Allah’a iftira etmeyin... Tercihlerimizden dolayı başımıza bir iş geliyor, tercihlerimizi sorgulayacağımız yerde haşa Allah’a fatura kesmeye çalışıyoruz ve sonrası malum; sıkıntılar, üzüntüler ve psikosomatik hastalıklar…
Hatalarımızı kabul etmediğimiz için tevbe etmiyoruz. Tevbe etmediğimiz için değişmeye çalışmıyoruz. Değişmeye çalışmadığımız için gelişemiyoruz ve gelişemediğimiz için hayatı ıskalıyor, hayattan mahrum kalıyor ve bir kısır döngü içerisinde hayatı olumsuz bir şekilde yaşamaya devam ediyoruz.
Oysa yol ve yöntem belli öncelikli olarak sorumluluğu üzerimize almak, hatalarımızı kabul etmek gerekir. Sonrasında el açıp: “Yanlış tercihte bulundum ya Rabbi, bu cezayı hak ettim tevbe istiğfar ediyorum ya Rabbi, senden af diliyorum ya Rabbi, Âdem (as) gibi tevbe ederek Adam olmak istiyorum. Günahında ısrar eden Şeytan gibi olmak istemiyorum ya Rabbi...” diyerek sorumluluk bilincini kuşanmak gerekir.
Dahası kendi hatasını gören ve kabul eden kişinin, bir başkasının hatasını araştırmaması gerekir. Aynı Bektaşi kıssasında olduğu gibi. Bektaşi’nin biri Mevlevi’ye sormuş: “Sizin hırkanızın yenleri neden bu kadar geniş olur?” Mevlevi: “Başkasında gördüğümüz kusurları gizlemek için” diye cevap vermiş ve eklemiş: “Ya sizin hırkalarınızın yenleri niye bu kadar dar olur?” Bektaşi de: “Biz kimsede kusur görmeyiz de ondan” diye cevaplamış.
Evet, başkalarının kusurlarını, hatalarını gizlemek, insanlar arasında yaymamak, ifşa etmemek güzel bir şey, kusur ve hata görmemek ise daha da güzel. Onun için “kusur görenindir” denilerek kültürümüzde asıl kusurun, kusur sahibinde değil, onu görene ait olduğu belirtilmiştir.
İnsanın kendi kusurlarını görmesi, yüce Allah’ın ona bir nimeti ve lütfudur. Onun için İmam Gazâlî şöyle der: “Allah kuluna bir iyilik dileyince ona kendi kusurlarını gösterir. Derin görüşlü kişiye kusuru gizli kalmaz. Kusur bilinince tedavisi kolay olur. Fakat insanların çoğu kendi kusurlarının farkında değildir. Kardeşinin gözündeki çöpü görür, kendi gözündeki odunu görmez.”
Sorumluluk bilinci insanın sadece yapması gerekenleri değil, yapmaması gerekirken yaptıklarını da kapsar. Kendi sorumluluklarını yerine getirmeyen insanın başına bu nedenle istemediği şeyler geldiğinde faturayı Rabbine kesmesi en hafifinden aymazlıktır ve bunun altında da yanlış itikad inancı vardır.
Öyleyse ilk yapılması gereken insanın eylemlerinin bilincine vararak, eylemlerinin sorumluluklarını üstlenmesi ve işler ters gittiğinde öncelikli olarak kendini kontrol etmesidir. Sonrasında hal ve hareketlerine çekidüzen vermesi ve hâlâ işler ters gidiyorsa tevekkül mekanizmasını devreye sokmasıdır. Aksi halde suçlu hep başkaları olur. Başkalarının suçlu olduğu yerde ise insan kendini düzeltme gereği duymaz.