Risale-i Nur gözüyle bakmak hadiseleri sadece Risale-i Nur penceresinden değerlendirmek değildir.
Risale-i Nur gibi düşünmekle birlikte yine o gibi hissetmekte lâzımdır. Bediüzaman’ın; “Bana tam tevafuk eden tam hissedebilir. Yoksa tam zevk edemez.”1 dediği gibi Nurlar’la sadece fikrî bir yaklaşım değil, aynı zamanda hissî bir mutabakat da lâzımdır. Bu nedenle bir kişinin Nurlar’da yer alan mevzuları çok iyi anlayıp çok etkili izah ediyor olması Risale-i Nur gözüyle bakıyor olması açısından yeterli değildir. Nurlar fikir yüklü olduğu kadar, aynı anda birçok duyguları harekete geçirmesi açısından imanî hissiyat yüklü eserlerdir. Bu nedenle fikir ve hissiyat yakınlığı ölçüsünde ancak mevzular doğru değerlendirilebilir.
Şimdi bu konuyu daha iyi anlamamız açısından bir örnek verelim: “Fakat, vâesefâ ki, muhît-i zamânî ve mekânînin tesiriyle, hilâfet saltanata inkılâp edip, istibdat bir parça hayatlandı. Ta Yezid zamanında, bir derece kuvvet bularak, başını kaldırdığından, İmam-ı Hüseyin Hazretleri hürriyet-i şer’iye kılıncını çekti, başına havâle eyledi.”2 Bu paragraftaki ifadelerde ölüm ve hayat kavramları ile izahat yapılarak bu kelimeler üzerinden latifeler harekete getiriliyor. Ölmüş olan istibdadın yeniden hayata dönüşü ruha hissettiriliyor. Devamında ise ölmüş olan istibdadın yeniden canlanmasının fikrî yönü hilâfetin saltanata inkılâb etmesi olarak açıklanıyor. Ölmüş olan istibdad canlandıktan sonra kuvvetlenerek ilk olarak başını havaya kaldırdığı hissiyat dünyamıza tasvir ediliyor. Fikrî yönü ise istibdadın o dönemde ki yükselişini zihne gösteriyor. İmam-ı Hüseyin Hazretleri’nin, kuvvetlenerek başını kaldırmış olan istibdada karşı kuru kuruya bir kılıç çekme değil, hürriyet-i şer’iye esasları ile fikrî mücadelesi zihne getirilmekle birlikte başını havale eylemesi, başını kaldırmış istibdadı durdurmak için yaptığı büyük bir fedakârlık olarak kalb ve ruhu hüzünlendiriyor.
Dipnotlar:
1- Şualar, s. 109.
2- ESDE, Münazarat, s. 221.