İnsanoğlu Cenab-ı Hak tarafından bu dünyaya halife olarak gönderilmiştir. Risale-i Nurun muhtelif yerlerinde insanın mahiyeti müspet ve menfi olarak ele alınmaktadır. İnsana öyle hassalar yani duygular verilmiştir ki; bunlar iyi yöne işlettirildiğinde insanı, A’lâ-yı illiyyîn* mertebesine çıkarttığı gibi, kötü işlettirildiğinde ise onu Esfel-i sâfilîn** derekesine düşürtür.
Bunu Cenab-ı Hak; Tin Suresi’nin 4. ayetinde: “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.” 5. ayetinde ise: “Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.” zikretmektedir. Keza Üstad, 13. Lem’anın 11. işaretinde: “El hakku ya’lu vela yu’la aleyh” hadisini tefsir ederken; “Ben kendim mükerreren müşahede etmişim ki: Yüzde on ehl-i fesat, yüzde doksan ehl-i salahı mağlup ediyordu. Hayretle merak ettim, tetkik ederek kat’iyen anladım ki o galebe kuvvetten, kudretten gelmiyor, belki fesattan ve alçaklıktan ve tahripten ve ehl-i hakkın ihtilafından istifade etmesinden ve içlerine ihtilaf atmaktan ve zayıf damarları tutmaktan ve aşılamaktan ve hissiyat-ı nefsaniyeyi ve ağraz-ı şahsiyeyi tahrik etmekten ve insanın mahiyetinde muzır madenler hükmünde bulunan fena istidatları işlettirmekten ve şan ve şeref namıyla riyakârane nefsin firavuniyetini okşamaktan ve vicdansızca tahribatlarından herkes korkmasından geliyor. Ve o misillü şeytanî desiseler vasıtasıyla muvakkaten ehl-i hakka galebe ederler.” demektedir.
Bu durum birçok yerde, Risale-i Nur’da izahı yapıldığı üzere, tahribatın gayet kolay olmasındandır. Bu yüzdendir ki bazen yüzde on ehl-i fesad yüzde doksan ehl-i hakka galebe gelebilmektedir. Bu mevzuda da Üstad 20. Lem’a’nın ikinci sebebinde, ehli dalaletin ifsat için bir araya gelerek ittifak etmelerini ele alırken şöyle der: “Ehl-i dalâletin zilletindendir ittifakları; ehl-i hidayetin izzetindendir ihtilâfları. Yani, ehl-i gaflet olan ehl-i dünya ve ehl-i dalâlet, hak ve hakikate istinad etmedikleri için zayıf ve zelildirler. Tezellül için kuvvet almaya muhtaçtırlar. (...) Çünkü samimî bir ihlâs, şerde dahi olsa, neticesiz kalmaz. Evet, ihlâs ile kim ne isterse Allah verir.” Yani ihlâs ile Allah’ın rızasını ararken, ehli dalalet ve ifsad dahi o dalalet ve ifsatlarında samimi olarak müfsidane bir ihlas ile gayret ettiklerinden cenab-ı hak onları muvaffak etmektedir. Bunun hikmeti elbette ki bu dünya imtihan dünyası olduğu için hakkıyla emek verip çalışana fiili duası gereği Cenab-ı Hak kişiye karşılığını verir. Bu hususu yine Üstad 20. Lem’a’nın ikinci sebebindeki Haşiyede; “Men talebe veccede vecedehu” kaidesini tahattur ettirerek, ciddi olarak çalışma şerde de olsa neticesiz kalınmaz demektedir.
Hasılı kelam; insan mahiyetindeki muzır madenler olan nifak ve şikak, kin ve adavet, inat ve haset duygularının menfi tesirlerinden kendini uzak tutmalıdır. Mahiyetinde derc edilmiş manevi cevherleri olan muhabbet ve uhuvvet, ihlâs ve tevazu yolu ile mahviyet kazanarak bu hayatı da adeta bir cennet hayatına çevirip sadet-i derayne mazhar olur, İnşallah…
*Alâ-yı illiyyîn; “Cenâb-ı Hakk’ın indinde en iyilerin ve kâmillerin derecesi ve makamı; yücelerin en yücesi; en ileri nokta.; cennetteki üstün makam”,
**Esfel-i sâfilîn “ aşağıların aşağısı, sefillerin en sefili, cehennemin en derin azap mahalli”