İnsan sosyal bir varlık olması sebebiyle başta aile fertleri olmak üzere yakın çevresiyle ve toplumuyla oldukça alâkadar. İnsanın vicdanında bu alâkadarlığın neticesinde fıtratının da gereği olarak pek çok yansımalar oluyor. Bu yansımalara muhatab olarak maddî-manevî gereklilikleri yapmak ya da bu yansımaları muhatab kabul etmeyerek susturmak, boşa çıkarmak mümkün olan durumlardan. Başta Efendimiz’in (asm) şu hadis-i şerifleri:
“Mü’minlerin derdiyle dertlenmeyen bizden değildir.”1
“Mü’minler birbirini sevmekte, birbirine acımakta, birbirini korumakta bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvları da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa dûçâr olur.”
Bir de, Mevlâna Celâleddin-i Rûmî’nin:
Şems-i Tebrizî’den bir tek şey öğrendim. Bana dedi ki: “Dünyada bir üşüyen varsa, sen de üşü. Zira üşüyen varsa, ısınma hakkına sahip değilsin. Bir muzdarip varsa, sen de muzdarip ol.”
Sözleri, bizlere Müslüman kardeşlerimizin hâllerine karşı nasıl bir tavır almamız gerektiği noktasında mihenk hükmündeler. Asrımızın Kur’ân tefsiri Risale-i Nurlar’da da mü’minler arasındaki münasebetlerde azamî derecede kardeşliği gözetici davranmamız gerektiği çokça belirtilen hususlardan. Özellikle müstakil olarak da neşredilen “Uhuvvet Risalesi” âdeta bir reçete hükmünde. Elbette Müslüman kardeşlerimizin ya da toplumların düştükleri hâller karşısında ümitsizliğe, çaresizliğe, perişaniyete düşmek, Cenâb-ı Hakk’ın takdirine ve kadere iman eden bizler için bu hakikatlerin gerekleri değil. Ancak “Biz iyiyiz”, “Bizim hizmetimiz devam ediyor, başkalarının durumu bizi ilgilendirmez”, “Bu olanlarda zaten kaderin hükmü vardı, onlar bunu hak etti”, “O da benim gibi ya da bizim gibi olsaydı böyle olmazdı”, “Yeterince gayret gösterseydi o da iyi olurdu”, “Kaderi böyle taktir etti, yapacak bir şey yok” gibi düşüncelerle umursamaz olmak, müdahale etmemek, yardım eli uzatmamak da bu hakikatlerin gerekleri değil. Maddî-manevî terakkî ederek Müslüman kardeşlerimizin yardımlarına koşmak, onların ihtiyaçlarını karşılamak, dertleriyle dertlenmek her Müslümanın olmazsa olmaz görevi. Başta ülkemiz olmak üzere Filistin, Suriye, Irak ve sair âlem-i İslâm memleketleriyle olan münasebetlerimiz bu hakikatler çerçevesinde olmalı. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi başta yakın çevremizden ve toplumumuzdan başlamalıyız. Akrabalarımıza, komşularımıza, ülkemiz insanlarına bu hakikatleri acilen teşmil etmeliyiz. Cenab-ı Hakk yardımcımız olsun.
Dipnotlar:
1 Hâkim, IV, 352; Heysemî, I, 87., 2 Buharî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66.