H. Muharrem Okur /Arda Bilik
Aynı yaş grubunda olduğumuz ya da yaşı bizden büyük olan ağabeylerimiz bilirler ki 70’li yıllarda sağ-sol olayları ve fikir akımları ortaokullara kadar inmişti. Biz de üniversite hayatımıza 1977 yılında İzmir’de Ege Üniversitesinde başladık. O dönemde Ege Üniversitesinde sol görüş hâkimdi. Büyük bir heyecanla takım elbiseyle gittiğimiz daha üniversitenin ilk gününde, bir grup, forum dedikleri büyükçe bir salona bizleri topladı ve “Aranızda faşist varsa sakın kendini belli etmesin. Yoksa kendi devrimci yöntemlerimizle onu susturmasını biliriz” şeklinde ilânat yaptılar.
Fikir beyan etme ortamının olmadığı üniversitede daha o günden ve sonrasında arzu ettiğimiz faaliyetleri tam manasıyla maalesef yapamadık. Hatta bir gün postahaneye giderken, elimde Yeni Asya gazetesini genişçe açtım ve hem okuyup, hem yürüdüm. Postahanede işimi halledip dönerken yine gazetemizi ön sayfaları görünecek şekilde büyükçe açarak yürümeye başladım. Manşeti de hâlâ hatırlatım, büyük puntolarla “Kızıllar Tarsus’ta Terör Estirdi” idi. İleride birden üzerime 4-5 kişi saldırıp beni dövmeye başladılar. Orada Lenincilerin bürosu varmış. Gözlüğüm kırıldı, darp izleri oluştu. Hatta beni alıp götürmek istediler, ancak oradaki vatandaşlar onlara engel oldular. O zaman başbakan Ecevit idi ve Türkiye çapında genellikle solcular hâkimdi. Karakola gitsek bir de karakolda dayak yeriz diye şikâyete gidemedik. O dönem Bornova’daki altı katlı Risale-i Nur medresemizde kalıyordum. Arkadaşlar dışında duyan bilen olmadı…
Üniversite bittikten sonra ise akademisyenliğe hazırlanmaya karar verdim. Bu hazırlık sürecinde ise “İmana ve Kur’ân’a nasıl hizmet edebiliriz?” diyerek çeşitli şekillerde çalıştık. O çalışmalarımızdan birisi de seyyar araba ile neşriyat faaliyetleri yapmaktı. O yıllarda sebze meyve satanların kullandığı üç tekerlekli seyyar satış arabaları vardı. O arabalardan İzmir’in emektarlarından İsmail Mermer ağabeyimize bir tane yaptırdım ve Yeni Asya yayınlarımız ile bir takım kırtasiye malzemelerini güzelce dizdim.
Kravatlı takım elbiseli olarak seyyar satış arabamızla satış faaliyetlerine başladık. İzmir’in Bornova semtinde Suphi Koyuncuoğlu Lisesi’nin önüne yerleştim. Orayı seçmemin sebebi hem üniversiteden, hem liseden, hem de ortaokuldan talebelerin geçiş noktası olmasıydı. Ben yerleştim ancak okul müdürü birkaç kez haber göndererek başka yere gitmemizi istedi. Birkaç kez gelip ters ters baktı. Lisenin önünde biz satış yaparken, bir gün iki tane polis geldi. Arabamı iyice aradılar. “Yasak kitap satıyor musun?” diye sordular. Ben hepsinin Yeni Asya Yayınları olduğunu ve yasak bir kitap bulunmadığını söylememe rağmen polisler karakola gideceğimizi söylediler. Ben takım elbiseli, kravatlı seyyar arabamla önde, iki polis arkamda Bornova Emniyet Müdürlüğü’ne gittik. Yetkili birisiyle görüştüler, arabama el koydular ve “Biz seni çağırırız” diyerek beni gönderdiler. Biz daha sonra bu meseleyi kim ile görüşebilir ve yardım isteyebiliriz diye arayışa girdik. O dönem sanayide oto boyamacılığı yapan cemaatimizden Ali Mecoğlu, Bornova emniyet müdürünü tanıyormuş. O bize yardımcı oldu ve onunla tekrar emniyete gittik. Emniyet müdürü bize; “Yasak kitap satmamak kaydıyla Bornova’nın neresinde satarsan sat” dedi. Arabamızı verdiler. Biz tabiî hemen Suphi Koyuncuoğlu Lisesi’nin önündeki eski yerimize döndük. Tabiî müdür şaşkın şaşkın bakmasına rağmen elinden bir şey gelmedi.
Hâlâ 80’li yıllardaki o arabayla hizmet ederken tanıştığımız bazı kişilerle görüşmelerimiz, irtibatlarımız devam ediyor. Çok güzel hizmet yıllarıydı. Zorluklara, baskılara, imkânsızlıklara rağmen çok güzel hizmetler gerçekleştiriliyordu. Cenab-ı Hak ihlâs ve uhuvvet ile hizmetlerimize sarılabilmeyi nasip etsin. Amin.