Yaşanan hâdiseler neticesinde çeşitli hükümler verileceği zaman son derece hassas ve zulme girmekten çekinmek imanın ve İslâmiyet’in temel esaslarından. Özellikle hüküm verme hususunda kişilerde hiddet, acelecilik, ön yargı, tarafgirlik nazarıyla yaklaşma gibi arızalar varsa zulme girmek kaçınılmaz olabiliyor. Tüm yaşantısıyla bizlere en güzel şekilde örnek olan Efendimizin (asm) hüküm vermede acele etmediği, affedici olduğu, ceza vermekte acele etmektense af yoluna gittiği siyer müelliflerinin aktardığı hususlardan.
Çünkü aceleyle verilen bir karar neticesinde zulme girmektense, affetmenin esas olduğu aşikâr. Yaşanan ibretli bir hadise bunun en güzel örneklerinden birini teşkil ediyor.
Müslümanlar aleyhine yaptığı tahrik edici konuşmalarıyla meşhur olan ve İslâmiyet aleyhinde faaliyetler göstererek insanları etkileyen hatip Süheyl bin Amr, Bedir Muharebesi’nde esir düşer. Orada bulunan Hz. Ömer (ra) kılıcını çekerek ortaya atılır ve şöyle der: “Ey Allah’ın Resul’ü! Müsaade et, şu adamın dişlerini çekeyim de, bir daha sizin aleyhinizde konuşmasın! Çünkü o, tesirli konuşmalarıyla Kureyş kâfirlerini aleyhimize teşvik ediyordu.”
Sevgili Peygamberimiz (asm) şöyle cevap verir: “Bırak onu, ey Ömer! Ümit edilir, o öyle bir makamda bulunur ki, seni de sevindirir…”1 Yıllar geçtikten ve Mekke fethedildikten sonra Süheyl bin Amr (ra) Müslüman olup çok hassas ve ince ruhlu birisi olarak İslâmiyet’e canla başla hizmet eder. Hatta siyer müellifi Vâkidî, “Fetih günü Müslüman olanlardan, Süheyl bin Amr gibi İslâmiyet’e sarılan başka birisi yoktur”2 ifadelerini kullanır.
Bu ve benzeri hâdiseler bizlere Efendimizin (asm) olaylara asla (hâşâ) kinle ve tarafgirlikle muamele etmediğini, affedici, kucaklayıcı yaklaştığını, her ne olursa olsun ne yaşanırsa yaşansın şefkat ve merhamet duygularıyla müdahale ettiğini gösteriyor.
Yine Hz. Ali’nin (ra) hükümlere şahsî kin ve nefretin girmesi durumunda zulme düşüleceği endişesinden dolayı yüzüne tüküren bir düşmanına karşı kılıcını bırakması ibretlik hâdiselerden birisi. Demek oluyor ki tarafgirlik nazarıyla, kin ve düşmanlık hisleriyle, acelecilikle, toptancılıkla dinimizin emrettiği adalet sağlanamaz. Hele ki belirsiz, puslu, anlaşılması zor durumlarda acele ile hüküm vererek zulme düşmektense affetmek en önemli esaslardan.
Cenab-ı Hakk adalet-i hakikiyeyi yaşayanlardan olabilmemizi nasip etsin.
Dipnotlar:
1- Usdü’l-Gâbe fî Ma’rifetis-Sahâbe, İbnü’l-Esir 2, s. 372; 2- Age., 3, s. 180-181.