"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

An hayâlâtî ki dâm-ı evliyaest, Aks-i mehrûyâni bostân-ı Hudâest

Erdoğan ÇELEBİ
12 Mart 2016, Cumartesi
Mevlânâ Celâleddin-i Rumî Hazretlerine ait olan bu sözü Risale-i Nur’da İkinci Şuâ’da ve Risalelerin diğer bazı bölümlerinde tevhidi anlatmak ve vahdete vurgu yapmak için zikrediyor, Bediüzzaman Hazretleri.

Zira, insanoğlu inancına, düşüncesine, fikirlerine, dünya  ve ahiret görüşüne göre ya kesrette boğulmakta ya da tevhid ve vahdet deryasında yüzmektedir. Ya esfel-i safiline sürüklenmekte ya da ala-yı illiyyine doğru urûc etmektedir.

Yine Mevlânâ Hazretleri’nin sözüne dönecek olursak:

Bu hakikatli özdeyiş için değişik eserlerde zahiren değişik manalar verildiğini görmekteyiz.

Meselâ bir çeviride “Evliyaya tuzak olan hayaller” diye tercüme edilirken, diğer bir çeviride “Evliyanın tuzağı olan hayaller” tarzında mana verilmektedir.

Ancak bu nüansa rağmen ortak olan ve hakikat noktasında değişmeyen tevili şudur ki;

Evliya hayal tuzağı/nimeti vasıtası ile cüz’den külle; ferdden nev’e; cüz’îden küllîye intikal etmekle kâinatı, HÜDA’NIN BİR BOSTANI SURETİNDE TAHAYYÜL EDİP, hakikatları avlamakla, esma ve sıfatlara intikal ettiği gibi; taklidî imandan da tahkikî imana doğru tekâmül etmektedirler. Yani bir tek gülün güzelliğinden, güller bahçesine; bir tek ana ve yavrucak arasındaki şefkat ilişkisinden bütün ana ve yavrular arasındaki rahmet ve şefkat tecellilerine; bir zerrenin Hâlık’ından kâinatın Hâlık’ına; hayal nimetiyle intikal etmektir ki, ancak bu şekilde Cenâb-ı Mutlak’ın hakikî rahmetine, hakikî cemaline, hakikî kudretine bir nebze yakınlaşmaktadır.

Yani, burada kâinat Ay’a benzetilerek; nasıl ki güneşin ziyası Ay’da nur olarak aksediyorsa; öyle de, Allah’ın güzel isimlerinin tecellileri de kâinat bostanında öylece cilvelenmektedir. İşte kul da, hayal vasıtasıyla bu keşfe muvaffak olarak vahdet-i şuhud mesleğinde yer almaktadır.

Bediüzzaman Hazretleri’nin sürgün gittiği her yerde sürekli yüksek dağ ve tepelerin zirvelerine çıkarak tefekkür etmesindeki önemli sırlardan birisi de bu olsa gerektir ki; kâinatı en yüksek noktadan esma-i İlâhiyenin bir bostanı gibi tahayyül ve taakkul ile temaşa eder.

Eğer tekrar nüanslara dönecek ve olaya Allah’ın sevdikleri noktasından bakacak olursak, “evliyaya tuzak olan hayaller” olarak çevirmek mümkündür. Zira, Cenâb-ı Hak sevdiği ve kendine yakınlaştırmak istediği kulunu hayal tuzağı ile kendisine celb etmekte ve kulunu avlayarak kendisine dost yapmaktadır.

Bu takdirde, yani olaya Allah Canibinden ve Vahdet noktasından baktığımızda, hakikî fail, Allah’tır (cc). Hayal tuzaktır. Avlanan ise, evliyadır. Yani Cenâb-ı Hak, evliyayı hayal tuzağına düşürerek sevdiği kulunu kendisine merhametiyle ve muhabbetiyle celp etmektedir.

Diğer yandan olaya insan canibinden ve kulun Allah’a sevgisi ve muhabbeti noktasından bakarsak, “evliyanın tuzağı olan hayaller” tarzında çevirmek de mümkündür. Zira, Allah’a inanan ve O’na dost olmak isteyen insanoğlu Cenâb-ı Hakk’ın kendisine verdiği hayal nimetini esma hakikatlarını avlamakta bir tuzak olarak kullanarak ehadiyetten vahidiyete intikal ile Rahman-ı Rahîm’e yakınlaşma sürecinde kemalâta doğru yol almaktadır. İşte bu takdirde ise, nisbî ve arızî fail, evliyadır. Hayal gene tuzaktır. Avlanan ise, Esmaü’l-Hüsnanın hakikatları olup amaç bu yolla Allah’a (cc) ulaşmaktır.

Özetle, hakikat noktasında bu iki mananın da telifi ve bağdaştırılması mümkün olup tezat yoktur. Asıl olan tevhiddir, vahdettir, birlemedir. Kâinatta her bir zerre bir yapbozun parçası gibi birbirini tamamlayan cüz’lerden ibarettir. Kâinatta bütün unsurlar birbiriyle paslaşır, yardımlaşır, cevaplaşır, omuz omuza ve kol kola dayanışma içerisinde organize çalışır; fonksiyonel hareket eder. Her şeyin semeresi ve faydalı neticeleri vardır. Mahlûkatta abes hiçbir şey yoktur. Bu da her şeyin Malik’inin, Hâlık’ının, Rabb’inin bir olduğuna; her şeyin BİR’den gelip BİR’i gösterdiğine; her şeyin BİR’e verilmesiyle her şeyin ne kadar da kolay olduğuna, şirkte ve kesrette ise, ne kadar zorluklar ve imkânsızlıklar olduğuna güneş gibi delil olmasıdır.

Ne mutlu BİR’e inanan, BİR’e dayanan, BİR’i gösteren ve kâinatta hiçbir şeyin anlamsız olmadığının saadetli farkındalığını yaşayan Âyine-i Samed kalplere ve Abd-i Azizlere!

Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi, Büyük İslam Alimi Hazreti Mevlana hakkında ne demişti?

http://www.yeniasya.com.tr/gundem/ustad-hazreti-mevlana-hakkinda-ne-demisti_372339

 

Okunma Sayısı: 5035
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı