Bir idarecinin özellikle aşağıdaki esmalara ayine olması ideal bir yönetim açısından önemlidir.
Rahman, “yöneticinin, her vatandaşa, tüzel kişiliklere ve şahsı manevilere” eşit uzaklık ve eşit yakınlıkta durması ile ortak imkânlar ve fırsatlar sunması, asgarî hayat şartlarını herkes için hazır tutmasıdır.
Adl, tam adaletin işlerlik kazanması anlamında, hukuk önünde eşitlik ve adil yargılanma ilkelerine saygı duyulması ile suçun şahsiliği ilkesi, masumiyet karinesi, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gibi ideal hukuk prensiplerinden taviz verilmemesidir.
Hak, “haklıya hak ettiği oranda hakkını, suçluya suçu oranında müstehakkını veren, kalpleri tatmin, vicdanları teskin eden ideal bir hukuk sisteminin amaç edinilmesidir.
Mürid, “cüz’i ihtiyariye ve halkın iradesine saygı duyulması, halkın iradesinden alınan yetkinin suiistimal edilmemesi, kendisini seçmeyen vatandaşın isteklerini de değerli uygulanabilir kabul etmesi ve seçmenin isteğini icratına esas yapmasıdır.
Vatandaşlar açısından ise, isabetli tercih yapabilmek bakımından yukarıda belirtilen esmalar da dikkate alınarak liyakat taraması yapılmalıdır.
Bir işte, san’atta ya da meslekte “salahat mi, yoksa maharet mi esastır?” diye sorduğumuzda, ilim ve hikmet bize maharet diyecektir. Ama hangi işte, hangi maharet? Dediğimizde ise, yapılacak işle ilgili isim, sıfat ve istidatları taşıyan hüner sahibi insan diye cevaplamak mümkündür.
Meselâ yönetimde ehliyet nedir? Hangi sıfat ve özellikler öncelikli olmalı, hangi nitelikler ise, tali derecede tercih unsurları olmalıdır?
Yönetsel ehliyet için, bir siyasetçide maharet; o idarecinin “adil, tarafsız, hürriyetperver ve demokrat olması gerekmektedir.” Mahareti, hukuk devletini tesis etmedeki ve onu korumadaki gayreti ve himmetiyle doğru orantılıdır. Bunun için bir yönetimin Allah’ın güzel isimlerinden “Adl, Hak, Hakem, Mürid, Hakim, Rahman” gibi esmalara ayine olup olamayacağına bakmak gerekecektir.
Bir yöneticinin diğer donanım ve karizmatik özellikleri ise, ikinci üçüncü derecede aranacak nitelikler olmalıdır.
Hâlık-ı Rahman, kâinatı muhabbet ve şefkatiyle yaratmıştır.
Bu sebeple sosyal hayatı yaşanılır kılan ve insanları bir arada tutan en önemli unsur sevgi ve şefkattir. Öyleyse, sosyal hayatta, vatandaşlar arasında sevgi ve şefkat kanalları daima açık tutulmalı ve insanlar arasında muhabbet akışkanlığı sağlanmalıdır.
Ayrıca vatandaşlar arasında nefreti körükleyecek, insanları cepheleştirecek, menfaatçi siyasetten uzak durulmalıdır.
Gene Cenâbı Hak, rahman ismiyle –kendisine inansın inanmasın- bütün hayat sahiplerine ortak imkânlar ve ortak fırsatlar ihsan etmiştir.
Yani “güneşi, havayı, suyu, toprağı ve bir çok unsurları” kendisine itaat eden kullarının hizmetine sunduğu gibi kendisine şükretmeyen nankör, isyankâr ve yasalarını çiğneyen zalim kullarının da ortak istifadesine sunmuştur. Bir siyasetçinin buradan çıkarması gereken asgari prensipler TARAFSIZLIK ve ADİL olmadır. Yani, yönetime gelen bir yetkili bütün halkı kucaklamalı, tarafgirlik yapmamalı ve zorunlu sosyal hizmetleri bütün vatandaşların hizmetine dengeli ve ayrımsız olarak ulaştırmalıdır.
Gene Asr-ı Saadetten bu tarafa Kur’ân referanslı yönetimlerde, “hukuk önünde eşitlik, mutlak olarak kabul edilmiş, bir halife, bir sultan, bir padişah sıradan bir teba ile mahkeme önünde adil olarak yargılanmışlardır. Buna ilişkin olarak bilinen; Hz. Ömer’in (ra), Hz. Ali’nin (ra), Selâhaddin Eyyubî’nin ve Fatih Sultan Mehmed Han’ın sıradan bir tebaa ile üstelik azınlık ve gayri müslim denilen şahıslarla hukuk önünde eşit şartlarda muhakeme olunmayı kabul etmeleri hüsnü misallerdendir. Demek adaleti mahza için, BİR İDARECİDEN BEKLENEN, DENGELİ BİR YÖNETİM VE ADİL YARGILANMA HAKKININ İŞLERLİK KAZANMASIDIR.
İman, insanın cüz’i iradesinin sarfından sonra ihsan-ı İlâhînin, kulun kalbine ilka ettiği bir nurdur. Yani, bir Müslüman, henüz iman aşamasında dahi hürriyet ile tanıştırılmıştır. Öyleyse bir yöneticinin hürriyetperver olması sünnetullaha uygun olduğu gibi, halkın da demokrat özelliklere sahip idarecileri işbaşına getirmesi de Asr-ı Saadet sünnetine uygundur. Öyleyse seçme seçilme hakkına saygı duyan, özgür bir yönetimin bütün kanallarını işleten ve hürriyetperver bir anlayışı yönetim sürecinde işleten bir idare anlayışı MÜRİD ismine ayine olmak bakımından ehemmiyetlidir.
Sözün kısası, “Ekmek mi, yoksa hürriyet mi?” sorusuna HÜRRİYET cevabını verebilen; “İman ne kadar kuvvetli olursa hürriyet o kadar parlar” anlayışını müdrik, kararlı ve iradeli bir seçmen kitlesi liyakatli yöneticilerin işbaşına gelmesini netice verecektir. Bu anlamda ümidimizi muhafaza ediyoruz.