Virüs: Buyurun Virüs Sekreterliği
Muhabir: Ben insanlık yayınlarından. Daha önce de sizi aramış ve Korona ile bir söyleşi yapma imkânı bulmuştum.
Virüs: Evet hatırladım. Korona ile sizi telefonda görüştürmüştüm.
Muhabir: Evet, yüzyüze görüşme imkânımız olmamıştı. Bu sefer de bir telefon görüşmesi ayarlayabilirseniz çok memnun oluruz.
Virüs: Peki, hemen arayıp size dönmeye çalışacağım.
Muhabir: Bekleyeceğim…
Virüs: Efendim, Korona ile görüştüm, her zamankinden çok daha meşgul olduğunu, yüzyüze görüşme imkânı olmadığını, artık telefonda da görüşemeyeceğini, belki e-mail üzerinden sorularınızı cevaplayabileceğini iletmemi istedi.
Muhabir: Tabiî ki, e-mail de olur. Zaten Korona ile yüzyüze görüşmeyi göze alamam, bu tamamen cahil cesareti olur. Telefon ya da e-mail işime gelir.
Virüs: e-mail adresini veriyorum. Korona@virüs.com.
Muhabir: Hello bay Korona.
Korona: Selâm.
Muhabir: Efendim sizinle yaklaşık on gün önce bir söyleşi yapıp yayınlamıştık. Oldukça rağbet gördü. Adeta patladı gitti. İnsanlar demek ki sizi merak etmeye devam ediyor.
Korona: Evet bilgim var. O sebeple sizinle yazışmayı kabul ettim. İnsanlık yayınlarından başkasıyla da prensip olarak görüşmeme kararı aldım.
Muhabir: Öyle mi! Çok sevindim. Yani bir basın muhabiri derse ki “ben de Korona ile röportaj yaptım”. Demek “bu Korona değil korsan” diyeceğez.
Korona: Evet aynen öyle. Korona değil korsandır.
Muhabir: Bay Korona sizinle ilk söyleşimizde “Allah’a istinad ettiğinizi, O’nun bir askeri olduğunuzu, emirle iş gördüğünüzü, beşerin insanlık yolundan çıkarak virüslerle yolunun kesiştiğini, zalimin zulmünün, insanların zulme karşı sessiz kalmasının ve beşerin şükürsüzlüğünün arşı titrettiğini” dile getirmiştiniz. İsterseniz söyleşiye buradan devam edebiliriz.
Korona: Hay hay! Buyurun.
Muhabir: Sizin ilk kez Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıktığınız söyleniyor. Doğruysa, niçin Wuhan?
Korona: Wuhan’dan ziyade Çin’den start almamızın bir anlamı var. Biliyorsunuz, Doğu Türkistan’da insanlık dışı bir zulüm onyıllardır devam ediyor ve bu zulüm özellikle son aylarda arşa çıktı. Yaşlı, kadın, çoluk çocuk demeden herkese insanlık dışı işkenceler yapıldı, aç bırakıldı, namuslar payimal edildi. Ve bu zulüm artarak devam ediyor.
Muhabir: Evet insanlık da bu konuda çaresiz kaldı maalesef.
Korona: İnsanlık çaresiz kalmadı. Çare her zaman vardır. İnsanlık sınıfta kaldı demek daha doğru olur.
Muhabir: Nasıl yani?
Korona: İnsanlar insanlıktan ziyade dünya menfaatlerini öne aldı. “Kazancımıza, ticaretimize zarar gelmesin de ne olursa olsun” anlayışı hakim oldu.
Muhabir: Doğru, İslâm ülkelerinden de hiçbir itiraz sesi çıkmadı.
Korona: Müslümanlar da Allah’a ve ahirete inandıkları halde onlar da dünyayı tercih ettiler.
Muhabir: Esasında konuyu sizlerin nasıl görev startı aldığına getirmek istiyorum.
Korona: Evet bilindiği üzere, zulüm arşa çıkınca, insanlık da zulme sessiz kalarak bu feryat ve figanlar arşı titretince; Doğu Türkistan’ın masum ve mazlum halkı için ızdırar şartları oluştu. Yani, “Yarabbi insanlık bize yapılan zulme sessiz kalıyor, ızdırar lisaniyle sana yalvarıyoruz. Bir hayvanını, bir mikrobunu, bir ifritini şu zalimlere musallat et, ta ki, biraz insanlık nefesi alalım” diye Rablerinden imdat istediler. Allah da Celâliyle ve Muğis ismiyle derhal imdat etti.
Muhabir: Yani yardımını mı gönderdi?
Korona: Bir Virüsüne, bir neferine start verdi. O virüslerin biz Koronalar olduğunu anladık, “Semi’nâ ve Ata’nâ” deyip derhal harekete geçtik.
Muhabir: Olan budur diyorsun yani! Ama zulüm sadece Çin’de mi var? Zulüm dünyaya yayılmış.
Korono: Elbette biz de sadece Çin’i mesken tutmadık. Biz de dünyaya yayıldık. Nerede ki adaletsizlik, zulüm boyutuna ulaşmış, biz oradayız. Hatta nerde ahlaksızlık yayılmış haya perdesi kalkmış biz yine oradayız.
Muhabir: Ama Çin’de ortaya çıktığınıza göre, demek ki Çin’in bir farkı olmalı.
Korona: Evet. Çinliler zeki ve çalışkan insanlar. Dünyanın neresinde bir son model teknoloji var derhal onu alıp taklidini yapıp üretebiliyorlar. Hatta fabrikasını dahi bire bir taklit ediyorlar.
Muhabir: Eee..bundan bize ne? Ne sakıncası var!
Korona: Aslında iş ahlakı anlamında sakıncası yok diyemeyiz. Ama esas diyeceğim şu: Dünyanın teknolojisini taklit ediyorlar da dünyadaki demokrasiyi, insan haklarını, adaleti taklit etmiyorlar. İş insanlık değerlerine gelince üç maymunu oynuyorlar.
Muhabir: Bay Korona! Biraz konuyu değiştirelim. Sizin yüzünüzden günde 50 vakit elimizi yüzümüzü yıkıyoruz. Temizlik hastası olduk vallahi!
Korona: Biliyorsunuz, aslında miraçta 50 vakit namaz farz kılınmıştı. Sani-i Rahim rahmetinden 5 vakte indirmişti. Siz müslümanlar o beş vakit abdesti almadınız, kader onu 50 vakte çıkararak tekrar aslına rücu ettirdi.
Muhabir: Efendim diğer bir husus da bütün insanların evlere hapsolması. Adeta bütün dünyada sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Burnumuzu dışarı çıkaramıyoruz. Küçücük evlerde çoluk çocuk hücre hayatı yaşıyoruz.
Korona: Dünya genelinde sayısız masum ve mazlumlar varki suçsuz oldukları halde kaderin mahkumu olmuşlar ve aylardır, yıllardır zindan hayatı çekiyorlar. Ama insanlık zulme karşı olmadığı gibi bu tür adaletsizliklere de sesini çıkarmıyor. Kader de bu vurdum duymaz insanları Korona korkusuyla evine hapsediyor. Allah aşkına ben o kadar korkunç birisi miyim ki insanlar benden bu kadar kaçıyor, rica ederim.
Muhabir: Vallahi orasını bilemiyorum. Hâlen de bizim için bir çok yönden muammasınız. Sizi zaman içerisinde daha da tanıyacağaz diye düşünüyorum. Ama son olarak insanlığa diyecek bir sözünüz varsa onu alalım sonra müsaade isteyelim.
Korona: İnsanlar biz virüslerden değil Allah’tan korksunlar. Allah’tan korkan herşeyden emniyette olur. Şunu da unutmasınlar: Ölüm var, ahiret var. Ve hayat bir imtihan … Selâmetle...