Zor bir süreçten geçiyoruz. Acı, hüzün, korku, kaygı, öfke gibi duyguları iç içe yaşıyoruz. Şu günlerde duyguların yoğun olması ve hassasiyetin üst düzeyde görülmesi oldukça normal.
İnsan hayatını tehdit eden bir afetle karşı karşıya kaldığımızda hepimizin hayata dair önceliği değişir. Fizyolojik ihtiyaçların karşılandığı güvenli bir ortam öncelikli olsa da yaşanan kayıpların ve hissedilen üzüntünün oluşturduğu duygu yükü, kişinin içinde bulunduğu durumla başa çıkmasını zorlaştırır.
Ölümle burun buruna gelmiş, maddi-manevi kayıplar yaşamış ve geleceğe dair bir belirsizliğin içinde çaresizlik yaşayan kişinin; anlaşılmaya ve desteklenmeye ihtiyacı vardır.
Görülmeye ihtiyacı vardır; çünkü yaşadığı afetten sonra görülmemek, fark edilmemek, acısıyla baş başa bırakılmak kişi için ikinci bir yıkımdır.
Duyulmaya ihtiyacı vardır; çünkü sadece görülmek yeterli değildir. Yaşadığı acıyı kelimelere döküp konuşmaya, dolayısıyla içindeki yangını hafifletmeye ihtiyacı vardır. Mevlana; “Dertli insan, içi duman dolu odaya benzer. Onu dinlemek, odaya pencere açmak gibidir” der. Dolayısıyla dertli insanın konuşması, tabiri caizse içindeki dumanı dışarı atmasını sağlar.
Anlaşılmaya ihtiyacı vardır; çünkü kişinin acısına tanık olmak veya onu dinlemek, onu anladığımız anlamına gelmez. Elbette içindeki acıyı tam olarak anlamak mümkün değildir ama en azından anlama çabası içinde olmak gerekir. Kimi zaman dinleyenin iyi niyetli de olsa söylediği bazı sözler, acı içinde olan kişinin anlaşılmadığı düşüncesine kapılmasına yol açabilir. Anlaşılmadığını düşünen bir insan; yaşadıklarını, hissettiklerini, düşündüklerini karşıdakine nasıl anlatabilir ki? Anlatabilmesi için anlaşıldığını düşünmesi gerekir. Bu yüzden anlaşılmak çok önemli bir ihtiyaçtır. “İnsanların bizim için harekete geçmesinden önce duygularımızı paylaşmasını isteriz” sözleriyle Eliot, anlaşılmanın ne kadar önemli olduğunu vurgular.
Son olarak desteklenmeye ihtiyacı vardır; çünkü bu kadar büyük bir zorlukla tek başına başa çıkabilmek mümkün değildir. Bu destek maddi de olabilir, manevi de. Fiziksel olarak yanında bulunarak da olabilir, uzaktan mesaj göndererek de. Çok küçük görünen desteklerin nasıl büyük etkiler oluşturduğuna defalarca şahit olmuş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim; küçücük bir not kâğıdına yazılan “dualarımız sizinle, yanınızdayız” mesajının yol açtığı duygusal gücün tarifi yok.
Desteklemek aynı zamanda muhatabına şu mesajı iletmek anlamına gelir: “Ben bugün senin acını dindiremem, ama senin yanında durup elini tutabilirim, seninle ağlayabilirim, acına ortak olup acını paylaşabilirim”.
Görmek, duymak, anlamaya ve desteklemeye çalışmak, kişinin yaşadığı kayıpları ona geri veremese de, acının üstesinden gelmesine yardımcı olabilir.
Özetle; acı çeken her insanın yaşadığı acının fark edilip görülmesine, duyulmasına, anlaşılmasına ve başkasıyla bağda kalıp desteklenmeye, yani yalnız olmadığını bilmeye ihtiyacı vardır. Bunu bilmek için fiziksel olarak yanında olmak da gerekmiyor. Richard Bach’in söylediği gibi; “yüreğinde hissedersen, mesafe yoktur.”