İletişim; insanların birbirini anlaması, isteklerini, beklentilerini iletmesi açısından olmazsa olmaz ihtiyaçlardan biridir. Günlük yaşantıda başkalarıyla kurduğumuz iletişim, ilişkimizin kalitesini belirleyen önemli bir etkendir. Sağlıklı iletişim, sağlıklı bir ilişki anlamına gelir.
Anlaşılmak, iletişimin sürmesi açısından önemlidir. Anlaşılmadığımızı düşündüğümüz bir iletişimi sürdürmeyi istemeyiz. Karşısındaki tarafından anlaşılmadığını düşünen kişilerin, iletişimi sürdürmesi pek de muhtemel değildir.
Peki iletişim için bu kadar önemli olan anlaşılmanın engeli nedir? Birbirimizi anlamak neden bu kadar zor? Birbirimizi anlamada hem konuşanın, hem de dinleyenin sahip olduğu iletişim becerileri, üslûbu, tutum ve davranışları belirleyicidir. Belirleyici olan bu etkenler anlamayı sağladığı gibi, önleyebilir de. Anlamayı önleyen etkenlerden birkaçını ele almak istiyorum.
Önyargı, karşısındaki kişiyi anlamayı önleyen en önemli etkenlerden biridir. Dinleyici kişi, dinlediği kişiye dair olumsuz düşüncelere ve duygulara sahipse, karşısındaki kişiyi dinlemeye değer görmüyorsa ve bu tutumunu karşısındakinin sözlerini hafife alarak, alaycı ifadeler kullanarak üslûbuna yansıtıyorsa karşısındakini anlaması mümkün olmayacaktır. Zaten böyle bir tavır sergilemedeki amaç karşıdakini anlamak değil, onun sözlerini değersizleştirmektir.
Anlamanın önündeki bir diğer engel, empati yoksunluğudur. Dinleyen kişi empati kurma becerisine sahip değilse karşıdakini dinlerken onun mimiklerinden, ses tonundan, beden dilinden ne hissettiğini, ne söylemek istediğini anlayamıyorsa sağlıklı bir iletişim kurulamaz. Karşısındaki kişinin duygularını anlayamayan kişi, bu eksikliği gidermek adına kendi değer yargılarını dikkate alacaktır. Yani karşıdaki kişinin muhtemel duygularını kendi değer yargılarına göre değerlendirecektir. Burada herhangi bir kasıt olmasa bile, dinleyicinin empati yoksunluğu anlamayı önleyen bir engel olacaktır.
Karşısındaki kişinin söylediklerine değil, kendi söyleyeceklerine odaklanmak da anlamanın bir başka engelidir. Kişi kendi düşüncelerine, söyleyeceklerine odaklandığında tabiî olarak karşısındaki kişinin ne söylediğini duyamayacak ve onu anlayamayacaktır.
Çok önemli olduğunu düşündüğüm bir diğer engel ise kişinin savunmacı dinleme şeklidir. Eğer dinlediğimiz kişi, daha önce bizimle kurduğu iletişimde eleştirel, suçlayıcı, yargılayıcı bir dil kullanmışsa onunla iletişim kurduğumuzda yine aynı üslûpla konuşacağını düşünürüz. Daha o, konuşmaya başlamadan gardımızı alır ve ondan gelecek suçlamaları, eleştirileri savuşturmaya çalışmak için tetikte bekleriz. Tıpkı kalesine gol atılmasın diye tetikte bekleyen kaleci gibi. Kalesini korumaya çalışan kaleci, ona gol atmaya çalışan futbolcuyu anlamaya çalışmaz. Tek hedefi kalesine yönelen topu önlemektir. Sözel bir saldırıya maruz kalan veya maruz kalma ihtimali olan kişinin hedefi de saldırıyı yapan kişiyi anlamaya çalışmak değil, saldırıları bertaraf etmeye çalışmak olacaktır.
Savunmacı dinleme şekli, karşısındakinin söylediklerini dinlemek yerine kendi söyleyeceklerine odaklanmak, empati eksikliği, önyargı ve daha bir çok etken kişilerin birbirini anlamasını ve kişiler arasında sağlıklı iletişimin kurulmasını engeller. Peki bu kadar engelin içinde birbirimizi anlamamız mümkün olabilir mi?
Zor da olsa birbirimizi anlamaya çalışmak mümkün. Anlamanın ve anlaşılmanın gerçekleşmesi iki tarafın bazı noktalara dikkat etmesiyle gerçekleşebilir. Konuşan kişinin söylemek istediklerini uygun bir üslûpla, açık ve net bir şekilde dile getirmesi iletişim açısından oldukça önemlidir. “Yanlış üslûp hakikatin cellâdıdır” der Sadi. Uygun üslûpla söylenmeyen sözler, gerçek olsalar bile karşıdaki kişide olumsuz duygulara yol açar ve bu da söylenen sözlerin etkisini ve değerini azaltır. Aynı şekilde dinleyen kişinin de önyargılardan ve savunmacı dinleme şeklinden sıyrılıp karşısındaki kişinin ne söylediğine, beden diline, mimiklerine ve ses tonuna dikkat edip anlamaya çalışması gerekir. Böylece iki taraf arasında sağlıklı bir akış söz konusu olabilir, anlatan kişi anlaşıldığını, dinleyen kişi ise anladığını düşünüp iletişimi sürdürebilir.
Yazımı Epictetos’a ait şu sözlerle bitirmek istiyorum: “Bir güzel söz söyleme sanatı varsa, bir de güzel anlama ve dinleme sanatı vardır.”