“İlişki-Sizlik” isimli yazıda kişiler arası ilişkilerin öneminden bahsetmiş ve yalnızlığın insan bedenine verdiği zararı yazmıştık.
Yol açtığı zarara rağmen kişilerin yalnızlığı tercih etmelerinin nedenlerinden birinin, kişilerin ilişkilerinde karşılaştıkları sınır ihlalleri olduğunu belirtmiştik. Bu konuyu daha detaylı bir şekilde ele almak istiyorum.
Sosyal bir varlık olan insanın, başkalarıyla iletişim kurmaya ihtiyacı vardır. Benzer şekilde insanlarla ilişkilerde sınırlar oluşturmaya ve bu sınırlar içinde özgür olmaya da ihtiyacı vardır. Sınır oluşturmak ve sınırlarını korumak ilişkilerde zorlanılan konulardan biridir. Bu zorluğun nedeni toplumsal olarak büyüdüğümüz kültürün, sınırlara bakış açısının olumsuz oluşundan ve sınırların ilişkiye zarar verdiğinin düşünülmesinden kaynaklanmaktadır. Terapide en sık karşılaştığım sorunlardan biri, maruz kalınan sınır ihlalleri ve bu ihlallere karşı kişinin herhangi bir şey yapamayıp yapılanı sineye çekmek zorunda kalmasıdır.
Sınır ihlalleri çoğunlukla kişinin ailesi veya yakın arkadaşları tarafından yapılmaktadır. Çünkü yakın ilişkilerde sınır çizmenin gereksiz olduğu veya ilişkiye zarar vereceği düşünülür. Bu düşünceden dolayı sınır çizemeyen kişiler sık sık sınır ihlalleri ile karşılaşırlar. Örneğin tek tatil gününü dinlenerek veya kendince bir program yaparak geçirmek isteyen kişi, yakın çevresi (ailesi, arkadaşları vs) tarafından kendisine sorulmadan emrivakide bulunularak bir programa dahil edilmek istenir. Kişi, dinlenmek istediğini veya başka bir programının olduğunu söyleyince de duygusal manipülasyona veya zorlamaya maruz kalır. Böylece istememesine rağmen kendisine sorulmadan kendisi adına verilen karara uymak zorunda kalır. Peki kişi kendi sınırına yapılan bu müdahaleye neden itiraz edemez? Bunun birkaç nedeni vardır. Bu nedenlerden biri, kişinin sınır ihlaline karşı “hayır” demekte zorluk yaşamasıdır. Bu nedenle sınır ihlallerinden rahatsızlık duysa da, ihlalde bulunan kişiye bir şey diyemez.
İkinci bir neden ise, sınır çizmenin ilişkisine zarar vereceği veya bitireceği kaygısıdır. Oysa bir ilişkiyi bitiren, sınırın varlığı değil, yokluğudur. Sınır, bir odanın kapı kilidi gibidir. Odanın kapısının kilidi olduğunda kişi istediği zaman kapısını kapatıp odasında özgürce vakit geçirebilir. Kilidi olmayan bir odada ise kendini güvende ve rahat hissetmez.
İlişkilerinde sınır oluşturmaya çalışan kişiyi bekleyen bir diğer zorluk, sınır oluşturmaya çalıştığında hissedeceği olası vicdan azabı veya suçluluk duygusudur. Kişi, sınır oluşturduğunda veya kendisinden talep edilen bir şeyi kabul etmediğinde bir suç işliyormuş gibi suçluluk duyar.
Hangi gerekçeyle olursa olsun yapılan sınır ihlallerine göz yummak, ihlali yapan kişinin aynı ihlalleri sürdürmesine yol açar. Bu aynı zamanda yapılan ihlali dolaylı olarak desteklemek anlamına da gelir.
Sınır ihlallerine gösterilen tolerans, ihlalin sürmesinin asıl nedenidir. Tahammül düzeyiniz size neyin, ne kadar yapılacağının göstergesidir. Ne kadarını tolere ederseniz size o kadarı yapılır. Empati kuramayan, başkasının sınırlarına ve tercihlerine saygı göstermeyen kişilerin gelişmemiş içsel mekanizmaları vardır. İçsel mekanizması gelişmemiş kişileri durduracak tek şey, dışsal mekanizmalardır. Bu nedenle bu kişileri durduracak ve yaptıkları davranışın farkına varmalarını sağlayacak dışarıdan birine ihtiyaçları vardır.
Kişiler arası ilişkilerde mesafeyi korumak kolay değildir. Başlangıçta kişide huzursuzluk, vicdan azabı, suçluluk gibi duygulara yol açabilir. Ancak ilişkinin sağlıklı bir şekilde sürmesi ve sınır ihlali yapan kişinin yaptığı davranışın yanlış olduğunu anlaması için bu sınıra ihtiyaç vardır. “Komşunu sev ama bahçe duvarını da kaldırma” (George Helbert)