Çanakkale Eğitim Yüksekokulu’nda birlikte çalıştığımız bir bayan hocamız vardı.
Eşi üç yıl kadar Bağdat’ta eğitim ateşesi olarak çalışıp Çanakkale’ye döndüğünde aile içi sohbetlerinde, biraz Arapça öğrenmiş olduğundan Kur’an’daki surelerin isimlerinin Türkçe manalarını söylemiş. Alaylı bir sesle Kur’an’daki sürelerinin adı Bakara (sığır, inek), Nahl (bal arısı), Ankebut (örümcek) diye sayıp kendince eleştirmiş. Eşi hoca hanım da bu konuyu büyük bir heyecanla öğretim görevlisi arkadaşlara anlatarak aynı şekilde konuşmuş.
O esnada ben de dersim olduğu için okula gelmiş, öğretim görevlileri odasına girmiştim. Birdenbire genç arkadaşlar heyecanla hoca hanıma karşı “Haydi az önce söylediklerini tekrarla, bak nasıl cevabını alacaksın” diye seslendiler.
Daha yakın zaman öncesi rahmetli olan hoca hanım, (inşaallah tevbe edip imanla kabre girmiştir) başını çevirdiğinde yüz yüze gelmiştik. Fikirlerimiz, inancımız birbirinden çok uzaktı. Fakat medenice münazara edebilen insanlardık. Hem Bediüzzaman, “Çünkü, mesâil-i îmâniyenin münakaşa suretinde bahsi câiz değildir.” 1 diyordu.
Ben de “Biz medeni insanlarız. Otururuz, kahvemizi söyler, kırmadan dökmeden, muhabbetle fikir alışverişinde bulunuruz.” dedim.
Herkes ders için sınıflara gittiğinde, biz de kahvemizi içerken bu konuyu yumuşak bir dille anlatmaya başladık. Bakara (inek) suresi, Kur’an’da en uzun sureydi. Kur’an’da her şey kamet- i kıymetince adilane bahsedilir.
Bediüzzaman Risale-i Nur’da süt ve süt veren anneler için, “Evet, başta inek ve deve ve keçi ve koyun olarak, süt fabrikaları olan validelerin memelerinde, kan ve fışkı içinde bulaştırmadan ve bulandırmadan ve onlara bütün bütün muhalif olarak hâlis, temiz, sâfi, mugaddî, hoş, beyaz bir sütü koymak ve yavrularına karşı o sütten daha ziyade hoş, şirin, tatlı, kıymetli ve fedakârâne bir şefkati kalblerine bırakmak, elbette o derece bir rahmet, bir hikmet, bir ilim, bir kudret ve bir ihtiyar ve dikkat ister ki, fırtınalı tesadüflerin ve karıştırıcı unsurların ve kör kuvvetlerin hiçbir cihetle işleri olamaz” 2 demektedir.
Evet kan ve fışkı ortasından bulaştırmadan bu kadar safi ve gıdalı sütü, başta inekler olmak üzere bütün annelerden gönderen elbette Allah’tır. Fakat aynı tarzda, aynı şekilde, bütün annelerin süt tulumbacıkları hükmündeki memelerinden fışkıran sütün hepsini bir yerde toplayıp akıtsanız saniyede 180.000 ton su akıtan Amazon nehrinden büyük bir süt nehri oluşmaktadır. Yani başka bir deyişle dünyamıza her saniyede Amazon nehri gibi bir süt nehri akmaktadır.
Bir ineği süt fabrikası gibi yaratıp her gün 20-30 litre sütü meme oluklarından akıtan Allah, bütün yeryüzündeki ineklerin, aynı tarzda süt veren kedi, keçi, koyun, köpek, arslan vs. bütün memeli hayvanların annelerinin memelerinden tonlarca sütü akıtan Sultan-ı Kainat birdir.
Dipnotlar:
1) Mektubat sh. 54, 2) Şualar sh. 159