Adem (as) ile başlayan bütün peygamberler de o kainat kitabının tayin edilmiş muallimleridir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) bu nurani halkanın reisi ve sonuncusudur. Kâinatı ve insanı bize tarif edip felsefenin içinde boğulduğu derin hakikatleri anlatan ve bizzat hal ve etvarıyla imamlık, önderlik yapan muallimler yani peygamberler silsilesi olmasaydı kâinatı ve insanın mahiyetini gerçek olarak anlayamazdık. Demek peygamberlik mesleği bir nevi muallimliktir. Kainatın yaratıcısı ve sahibi olan Allah’ın, bir kitap hükmündeki şu kâinatı bize ders veren muallimleri (peygamberleri) göndermemesi olmaz, olamaz.” Çünkü anlaşılmaz bir kitap, muallimsiz olsa manasız bir kâğıttan ibaret kalır.” (Sözler)
Demek muallimlik bir nevi peygamber mesleğidir. Çünkü onlar da insanı kainatla tanıştırıp kendini kendine anlatan en yüce mesleğin mensubudurlar. Onun için ilim sahibi, ilim öğreten manasındaki “muallim” kelimesi bu mesleği en güzel temsil eden bir manayı ifade ettiğini düşünüyorum.
Haziran 1970 İmroz Öğretmen Okulu mezunuyum. 41 sene eğitimin her kademesinde (ilk, orta, lise, üniversite) vazife yaptım. Hala İmroz mezunları olarak bizim için bir sevda, bir nura doğru can atan anlatılmaz bir insan sevgisidir muallim olmak. Kuş uçmaz, kervan geçmez dağlarda, yaylalarda yaşayan imanlı ve çilekeş, gönlü bol fukara Anadolu insanına devletin merhamet ve şefkatli yüzünü gösteren tek temsilcisiydik. Doğanların ve ölenlerin ilm ü haberini biz yazar muhtara verirdik. Köyün önderi, muhtarın rehberi, ihtiyar heyetinin tabii üyesi idik. Çok sevilir, sayılır, sözüne itimat edilir, her işi bilir insan bizdik. Camide beraber namaz kılar, köy odasında akşamları “Kara Davut ve Ahmediye’den” ilginç hikayeleri ihtiyarlara okuyan bizlerdik. Düğünlerde, bayramlarda gençlerle güreş tutar, koşar yarışırdık. Herkesin kapısı bize açıktı. Yemek yapmakla zaman kaybetmesin köyümüze daha fazla hizmet etsin diye her öğün bir hane yemek bile getirir. Kendileri yemez bize yedirirlerdi. İşte öylesine mutlu, zevkli, ideal şevk dolu bir hizmetti bizimkisi. Adımız “muallim bey”di.
Atanamamak gibi bir derdimiz hiç olmadı. Zaten parasız yatılı okuduğumuz için mecburi hizmete tabi idik. Öğretmen okulu diplomamızı biz hiç görmemiştik. Doğrudan MEB’e gönderirler, bir ay içinde görev yerimizde olurduk.
Evet bizim adımız “muallim”di.
24 Kasım öğretmenler günümüz kutlu olsun İmroz’un çilekeş kahramanları. Ülkemin fedakar muallimleri, Çanakkale Eğitim’den mezun ettiğimiz Türkiye’nin belki en seçkin öğretmenleri. Öğretmenler gününüzü tebrik ediyorum. Canım kızlarım anne olma sıfatıyla sizler en evvel en birinci muallimlersiniz sizleri de tebrik ediyorum. Bütün anne ve anne adaylarını da kutluyorum. Bilhassa 28 Şubatın başörtüsü zulmüne rağmen bütün okullarından birincilikle mezun olan, İmam-Hatip’ten ideali olan Tıp Fakültesini kazanıp derece ile bitiren, bütün engellere rağmen akademisyen olarak öğretim üyesi olan kızım Ayşe Nur’umu alkışlarla tebrik ediyorum. Siz hiç başörtülü olarak girdiği psikiyatride doçentlik sınavında jüri başkanının bile koltuğunu ters çevirerek yüzünüzü bile görmek istemediği bir sınav düşünebiliyor musunuz? Böylesi baskı altında Türkiye’nin başörtülü ilk psikiyatri doçenti olan kızımı defalarca tebrik ediyorum. İki senedir profesörlüğü geldiği halde “asla ona profesör kadrosu verdirmeyeceğiz” diyen 28 Şubat zihniyetlilere rağmen Allah’ın izniyle Türkiye’nin ilk başörtülü psikiyatri profesörü de olmasını dilediğim kızımı tekrar tebrik ediyorum. Bütün öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının, atananların, atanmayanların öğretmenler gününü candan tebrik ediyor mutluluklar diliyorum.
Yarınlar sizin ve yetiştirdiklerinizin olacaktır. Ümit her başarının başıdır. Ümitvar olunuz istikbal sizlerindir.